Musibet Yağarsa Yağmursuzluk Olur: Kuraklık, İkazdır; Çare, Dönüştedir
Musibet Yağarsa Yağmursuzluk Olur: Kuraklık, İkazdır; Çare, Dönüştedir
“Yağmursuzluk bir musibettir ve ceza-yı amel bir azaptır. Buna karşı ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazînane yalvarmakla ve pek ciddi nedamet ve tövbe ve istiğfar ile karşılamak ve sünnet-i seniye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeraitin tayin ettiği tarzda dergâh-ı İlahiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir.
Hem böyle umumî musibetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri –kısm-ı a’zamı– tövbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def’olur. ”
Emirdağ Lâhikası 1
Giriş
Kuraklık, yalnızca meteorolojik bir olay değil; İslâmî bakış açısıyla manevî bir ikaz, bir tür ilâhî mesaj ve toplumsal bir muhasebe vesilesidir. Yağmurun gecikmesi ya da kesilmesi, sadece tabiatın dengesinin değil, kulun kulluk vazifesindeki ihmalkârlığının bir sonucu olarak görülür.
Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası’nda bu gerçeği şöyle ifade eder:
> “Yağmursuzluk bir musibettir ve ceza-yı amel bir azaptır…”
Bu yaklaşım, günümüz insanını hem ilmî hem de manevî yönden sarsarak düşündürmeye çağırır: Acaba gerçekten su eksikliği mi var, yoksa dua eksikliği mi?
- Yağmursuzluk: Tabiat Değil, Terbiye Dili
İslâmî anlayışa göre, musibetlerin çoğu sadece fiziksel değil, aynı zamanda ahlâkî ve manevî sonuçların neticesidir. Yağmursuzluk da bu bağlamda sadece toprağın değil, kalplerin de kuruduğunun işaretidir. Çünkü rahmet, hem gökten iner hem de tevbeden doğar.
> “Buna karşı ağlamakla, hüzün ve kederle, niyaz ve hazînane yalvarmakla…”
Bu cümleler, kuraklık gibi bir musibete verilecek manevî cevabın şifreleridir: Gözyaşı, nedamet, yalvarış, içli dua… Kısacası: Tevbe ile toprağı sulamak.
- Çare: Bid’atsiz, Samimi İltica
Bediüzzaman bu meselede sadece dua ve tövbe çağrısı yapmaz, nasıl dua edilmesi gerektiğini de öğretir:
> “Sünnet-i seniyye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeraitin tayin ettiği tarzda…”
Yani tövbe ve dua, gelişi güzel değil; Resûlullah’ın (s.a.v.) gösterdiği usûl ve edep içinde yapılmalıdır. Zira:
Sünnetle yapılan dua kabul kapısını aralar.
Bid’atle yapılan dua, niyet ne kadar iyi olsa da kapıyı tıkayabilir.
Şeriatın sınırları, duayı kulluktan çıkarıp gösteriye dönüşmekten korur.
Bu da bize gösteriyor ki, musibete karşı dua, sadece sözle değil, usûl ve içtenlikle yapılmalıdır.
- Umumî Musibetler, Umumî Tevbeyle Gider
Kuraklık gibi geniş çaplı musibetler, genellikle sadece bir kişinin değil, toplumun büyük kesiminin gafletiyle gelir. Bunun içindir ki Bediüzzaman şöyle der:
> “Ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri… tövbe ve istiğfar ile def’olur.”
Yani musibetin kaynağı şahsî değil, toplumsaldır. Dolayısıyla çözüm de bireysel değil, toplu bir dönüş ve istiğfar ile mümkündür.
Bu noktada toplumun her kesimine vazife düşer:
Âlimler, halkı hakikate çağırmalı.
Aileler, çocuklarını ahlâkla beslemeli.
Yöneticiler, adaletle hükmetmeli.
Her birey, kendi nefsinde muhasebe yapmalı.
Çünkü ilâhî düzen şöyle işler: Toplum ne hâlde ise, sema da ona göre davranır.
- Musibetin Hikmeti: Uyandırmak, Yıkmak Değil
İlâhî musibetler, intikam için değil, intibah için gelir. Amaç yok etmek değil; fark ettirmek, döndürmek, canlandırmaktır. Kuraklık da böyle bir uyarıdır. Su çekilir, ki kalp kendine gelsin.
Eğer gaflet içinde hayat devam ederse, toprak değil; kalpler çölleşir. Ama musibeti, tevbe ve ibadet ile karşılarsak, hem dünya sulanır hem gönüller.
Sonuç: Yağmur Sadece Göğe Değil, Kalbe de İner
Kuraklıkla gelen bu ilâhî uyarı, bize hem dünyevî hem uhrevî bir muhasebe yaptırmalı. Yağmurun gecikmesi sadece hava olaylarına değil, kulun hâl ve ahlâkına da bağlıdır. Bediüzzaman’ın gösterdiği yol açıktır: Tövbeyle, gözyaşıyla, sünnete uygun dualarla rahmet kapısını çalmak. Çünkü yağmur, sadece gökten inmez; bazen kalpten çağırılır.
Özet
Bu makalede Emirdağ Lâhikası’ndan hareketle, kuraklık gibi umumî musibetlerin sebep ve çözüm yolları ele alınmıştır. Yağmursuzluk sadece meteorolojik bir olay değil, ilâhî bir ikazdır. Bu tür musibetler, toplumun büyük kısmının gafletiyle gelir ve ancak toplu tevbe, istiğfar ve sünnete uygun dua ile defedilebilir. İbadet, dua ve samimi dönüş, rahmetin gerçek anahtarıdır. Musibete verilecek en hikmetli karşılık, kalbin ağlaması ve ruhun ilticaya yönelmesidir.