Musibet-i Âmme: Genel Musibetin Hikmeti ve İmtihanı
Musibet-i Âmme: Genel Musibetin Hikmeti ve İmtihanı
“Âyette vardır: “Öyle musibetten kaçınız ki geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar.” Çünkü musibet-i âmmeden masumlar hârika bir tarzda yangın içinde selâmette kalsalar hikmet-i diniye bozulur. Çünkü din bir imtihan, bir tecrübedir. O vakit Ebucehil gibi fenalar, aynen Ebubekir-i Sıddık (radıyallahu anh) gibi tasdik ederler. Onun için musibet-i âmmede masumlar da bela çekerler.”
Emirdağ Lâhikası 1
Giriş
Musibetler, insan hayatının kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ancak musibetler, sadece bireysel değil, bazen toplumları da etkileyen genel musibetlere dönüşebilir. Emirdağ Lâhikası’nda Bediüzzaman Said Nursî, genel musibetlerin hikmetini derinlemesine inceler ve bu tür olayların yalnızca kötülerin değil, masumların da içinde bulunduğu bir sınav haline gelmesi gerektiğini vurgular.
> “Âyette vardır: ‘Öyle musibetten kaçınız ki geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar.’”
Bu cümle, hem toplumsal musibetlerin, hem de bireysel sınavlarımızın büyük bir imkân ve hikmet taşıdığını gösterir. Musibet-i âmme, bir tür imtihanın kolektif yüzü olarak toplumların hem bireysel hem de toplumsal olarak gelişimine hizmet eder. Ancak bu, sadece zalimlerin değil, masumların da sınavı olmalıdır.
- Musibet-i Âmme ve İmtihanın Toplumsal Yansıması
Musibet-i âmme, bir felaketin veya toplumsal sıkıntının sadece kötülerin değil, masumların ve mazlumların da etkilendiği bir durumdur. Bediüzzaman bu durumu şöyle açıklar:
> “Çünkü musibet-i âmmeden masumlar hârika bir tarzda yangın içinde selâmette kalsalar hikmet-i diniye bozulur.”
İnsanlık tarihindeki birçok büyük felakette olduğu gibi, musibetlerin herkes üzerinde bir tesiri vardır. Bu tür bir musibet, toplumun tüm üyelerini etkileyebilir. İmtihan burada, sadece zalimler için değil, aynı zamanda masumlar ve mazlumlar için de vardır. Eğer masumlar felaketten tamamen korunabilseydi, bu dinî hikmetin bozulmasına yol açardı. Zira din, sadece bireylerin değil, toplumların da test edilmesini gerektiren bir imtihandır.
- Zalimlerle Masumların Aynı Musibetten Pay Alması: İmtihanın Derinliği
İmtihan, eşitlik ilkesine dayalıdır. Hem iyi, hem kötü, hem masum, hem suçlu bu dünyada bir sınavdan geçer. Ancak bu sınav, sadece bireylerin sahip olduğu özellikleri değil, toplumun ortak amacını da test eder. Toplumun birlikteliği, dayanışması, adalet ve vicdanı burada sınav olur.
Bediüzzaman, musibetlerin bazen zalime ve mazluma eşit şekilde etki ettiğini şu şekilde ifade eder:
> “Çünkü din bir imtihan, bir tecrübedir. O vakit Ebucehil gibi fenalar, aynen Ebubekir-i Sıddık (radıyallahu anh) gibi tasdik ederler.”
Yani, bir felaket anında, zalim ve mazlum arasında ilk bakışta görünen farklar ortadan kalkar. Bu, her bir kişinin hakkındaki gerçek düşüncelerinin ortaya çıkmasına sebep olur. Ebucehil gibi zalimler, felaketler karşısında güçsüz ve çaresiz hale gelirken, Ebubekir-i Sıddık gibi masumlar ise sabır ve teslimiyetle imtihanı geçer. Bu, her insanın içindeki iman gücünün ve ahlâkî duruşunun ne kadar gerçek olduğunun bir göstergesidir.
- Musibet-i Âmme ve Hikmet: Toplumsal Olgunlaşma ve İmanî Derinlik
Musibet-i âmme, toplumların ruhsal olgunlaşmasına katkı sağlamak için hikmetle gönderilen bir araçtır. Bediüzzaman’a göre, bu tür musibetlerin içerisinde hem zalimler hem de masumlar bir sınavdan geçer. Burada önemli olan, toplumun imtihan karşısındaki duruşudur.
Bir toplumun imanî ve ahlâkî gücü, onun musibete karşı gösterdiği tavırla ölçülür. Musibet, bir araya gelmeyi, sabretmeyi, daha yüksek bir bilince ulaşmayı gerektirir. İşte bu noktada dinin imtihanı, her bireyin içindeki gerçek inancı ve sabrı ortaya çıkarır. Felaketler, toplumların manevi olgunlaşmasına katkı sağlarken, bazen de manevî anlamda dönüşüm yaratabilir.
- Musibetin Hikmeti: Herkesin Payı ve Toplumsal Sorumluluk
Musibet-i âmme, toplumun ortak paydasını sorgulayan bir fırsattır. Felakete uğrayan herkes ortak bir sorumluluğa sahiptir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, toplumun ahlâkî ve dinî sorumluluklarının farkında olmasıdır. Bediüzzaman, musibetin yalnızca bir toplumsal felaket değil, aynı zamanda bir toplumsal muhasebe ve dönüşüm olduğunu belirtir. Zalimlerin yanı sıra, masumlar da toplumun genel hatalarını ve eksikliklerini üzerinde hissederler.
Sonuç: Musibet Bir İmtihan, Bir İkrar, Bir İleriye Doğru Adım
Musibet-i âmme, yalnızca bir felaket değildir. Aynı zamanda toplumun dahili gücünü ve birlikteliğini test eden bir fırsattır. Bu tür musibetler, hem zalimleri hem de masumları aynı seviyede imtihan eden bir araçtır. Musibetten kaçmak ve korunmak mümkün olmasa da, ona karşı gösterilen duruş, gerçek iman ve sabrın sınavıdır.
Özet
Bu makalede, Emirdağ Lâhikası’ndan alınan bir pasaj doğrultusunda, genel musibetlerin toplum üzerindeki etkisi ve hikmeti ele alınmıştır. Musibet-i âmme, sadece zalimlerin değil, masumların da etkilendiği bir sınavdır. Herkes, felaketler karşısında sabır, iman ve ahlâkî olgunluk göstererek toplumun dahili gücünü ortaya koyar. Bu musibetler, bir toplumsal dönüşüm ve olgunlaşma fırsatı sağlar. Zalimler ve masumlar arasındaki farklar, ancak felaketler karşısındaki tavırla ortaya çıkar. Musibet, toplumsal sorumluluk ve dönüşümün bir yansımasıdır.