Lanet Etmekten Öte: Zalimlere Karşı Tavırda İlmî Ölçü ve Ahlâkî Denge

Lanet Etmekten Öte: Zalimlere Karşı Tavırda İlmî Ölçü ve Ahlâkî Denge

“Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelâmın büyük allâmesi olan Sa’deddin-i Taftazanî “Yezid’e lanet caizdir.” demiş fakat “Lanet vâcibdir.” dememiş. “Hayırdır ve sevabı vardır.” dememiş. Çünkü hem Kur’an’ı hem peygamberi hem bütün sahabelerin kudsî sohbetlerini inkâr eden hadsizdir. Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Şer’an bir adam, hiç mel’unları hatıra getirmeyip lanet etmese hiçbir zararı yok. Çünkü zem ve lanet ise medih ve muhabbet gibi değil, onlar amel-i salihte dâhil olamaz. Eğer zararı varsa daha fena…  ”
Emirdağ Lâhikası 1

Giriş: Zalimler, Lanet ve Şer’î Denge

Tarih boyunca zulmü meslek edinmiş, İslam’a, Kur’an’a, sahabeye ve Peygamber Efendimize düşmanlık etmiş birçok figür ortaya çıkmıştır: Yezid, Haccâc-ı Zâlim, Velid gibi. Bu şahıslar, Müslümanların vicdanında derin yaralar açmış, İslam tarihinde kara lekeler olarak anılmışlardır.

Buna rağmen, büyük İslâm âlimleri bu gibi kimseler hakkında lanet hususunda çok dikkatli ve ilmî ölçülerle sınırlı bir dil kullanmışlardır. Çünkü lanet, öfkeyle değil, şeriatın ölçüsüyle yapılmalıdır.

  1. Lanet Bir Duygu Patlaması Değil, İlmî Bir Hükümdür

Said Nursî, burada çok önemli bir noktaya dikkat çeker:

> “İlm-i kelâmın büyük allâmesi olan Sa’deddin-i Taftazanî, ‘Yezid’e lanet câizdir.’ demiş; fakat ‘vacibdir’ dememiş.”

Bu ifade, lanetin caiz olduğunu (yani yapılabilirliğini) ortaya koyar, ancak farz veya vacip olmadığını, yani yapılmamasında bir günah veya eksiklik olmadığını gösterir.

Demek ki, lanet bir tercih meselesidir, bir ibadet gibi sürekli yapılması gereken bir görev değildir. Ve özellikle özel şahıslar üzerine değil, zulüm, şirk ve nifak sıfatları üzerine yöneltilmesi daha doğru bir usuldür.

  1. Zemm ve Lanet, Medih ve Muhabbet Gibi Değildir

> “Çünkü zemm ve lanet ise medih ve muhabbet gibi değil, onlar amel-i salihte dâhil olamaz.”

Yani bir zalimi zemmetmek ve ona lanet etmek, bir salih amel (namaz, oruç, zikir gibi) sayılmaz. Bu tür sözler, amellerin sevap hanesinde zorunlu bir yere sahip değildir. Hatta bu tarz ifadeler nefsin gazabıyla, öfkeyle yapıldığında kalbi karartabilir.

Bu nedenle, zemm ve lanet gibi ifadelerde imanî vakar, ilmî üslup, şer’î ölçü, ve söze hâkim olan sabır ve takva ön planda olmalıdır.

  1. Şer’an Lanet Etmemek Zararsızdır; Aksine Daha Selametlidir

> “Şer’an bir adam, hiç melunları hatıra getirmeyip lanet etmese, hiçbir zararı yok.”

Burada çok önemli bir nokta daha vardır: Bir Müslüman, zalimleri lanetle anmak zorunda değildir. Onları anmamak, lanet etmemek, bir eksiklik sayılmaz. Hatta bu, insanı nefret diline sapmaktan, sürekli karanlıklar üzerinde odaklanmaktan korur.

Kur’an, Firavun’u, Nemrud’u anarken bile sadece zulüm fiilini hedef alır. Bu da bize gösteriyor ki, mesele şahısları lanetlemek değil, zulmü reddetmek ve mazluma taraf olmaktır.

  1. Günümüzde Benzer Zihniyetler: Sözde Değil, Özde Karşı Durmak Gerekir

> “Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur.”

Bu ifade günümüzdeki bazı kişi veya odakların, tarihî zalimlerin zihniyetini taşıdığını gösteriyor. Zulmü sistemleştiren, dini tahrif eden, Kur’an’ı hafife alan, sahabelere dil uzatanlar… Bunlara karşı yapılması gereken, sadece lanet etmek değil, fikrî mücadele vermek ve hakikati yaymak olmalıdır.

Zulme karşı duruş, sadece sözle değil; ilmiyle, ahlakıyla, adaletiyle, sabrıyla olur. Yoksa öfke ve lanet, hakikatin önüne perde olabilir.

  1. Nefretle Değil, Hakkaniyetle Tavır Almak

> “Eğer zararı varsa daha fena…”

Said Nursî, bu noktada lanetin bazen zararlı bile olabileceğini ifade eder. Neden? Çünkü:

İnsan, nefsani bir hiddetle lanet edebilir.

Nefret dili, karşı görüşlerde inatçılığı artırabilir.

Sürekli lanet etmek, kalbi kin ve intikam duygusuna boğabilir.

Bu yüzden Kur’an, hidayeti önemser; düşmanı bile duaya layık görebilecek bir üslup önerir. Peygamberimiz (s.a.v.) bile müşrikler için lanet değil, çoğunlukla hidayet duası etmiştir.

Sonuç: Denge, Basiret ve Hakkaniyet

Zalimlere lanet etmek, dinî bir ödev değil, ahlâkî bir tercihtir. Bu tercih yapılacaksa, öfkeyle değil; adaletle, şer’î ölçüyle yapılmalıdır. En güzeli ise, zulmün sistemini yıkmak, zihniyetini ifşa etmek ve buna karşı hakikatleri ortaya koymaktır.

Tarihî zalimlerle meşgul olmak yerine, bugünkü zalim yapıları, anlayışları, inkârcı fikirleri ifşa etmek daha büyük bir ibadettir. Çünkü lanet, nefret üretir; hakikat ise hidayet doğurur.

ÖZET:

Lanet etmek, farz veya vacip değil; caizdir. Yapılması sevap olduğu kesin değildir.

Zemm ve lanet, salih amel gibi zorunlu bir ibadet değildir.

Zalime karşı durmak gerekir; ancak bu duruş öfkeyle değil, adaletle ve ilimle yapılmalıdır.

Günümüzde eski zalimlerin fikirlerini taşıyan çok kişi olabilir; esas mücadele, zihniyetle olmalıdır.

Nefret dili yerine hakkaniyetli duruş, İslam’ın daha makbul yöntemidir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2025