İnsanın Aynamdaki Yüzü: Kâinatın Haritası, Esmâ’nın Aynası

İnsanın Aynamdaki Yüzü: Kâinatın Haritası, Esmâ’nın Aynası

“Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nev’in lisanı çok geniş olmasından fikir yoluyla sıfât ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-i insaniyeye baktığı vakit o câmi’ mikyasta, o küçük haritacıkta, o doğru numunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay hem hazır yanındaki âyinesinde, hiç uzun bir seyahat-i fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve

اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ

hakiki bir manasını anlar. Çünkü Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından suretten murad sîrettir, ahlâk ve sıfâttır.”
Emirdağ Lâhikası 1

Giriş

Kâinat, büyük bir kitap, derin bir zikir halkası ve sonsuz kudretin bir aynasıdır. Ancak bu kitap öylesine büyüktür ki, her sayfası bir âlem, her harfi bir sır, her noktası bir ilâhî tecellidir. İnsan, bu kitabı okumaya çalışırken fikirle, akılla, tefekkürle uzun yollar kat eder. Fakat Bediüzzaman Hazretleri’nin dikkat çektiği üzere, bu uzun yolculuğu kısaltan, hattâ yerinden kıpırdamadan tüm hakikate ulaşmayı sağlayan en kısa yol, insanın kendi nefsine, vicdanına, yani hakikat-i insaniyesine bakmasıdır.

  1. Kâinat: Zikir Halkası, İlim Meydanı

Hülâsatü’l-Hülâsa risalesinde, kâinat adeta bir zikir meclisi gibi tasvir edilir. Her varlık, kendi diliyle Allah’ı zikreder. Bir çiçek, Cemîl ismini; bir arı, Hakîm ismini; bir güneş, Nur ismini ilan eder. Fakat bu tefekkür, bazen insanı yorar; çünkü her varlığın dili farklı, delili derindir. O zaman akıl, sıfat ve esmâ-i ilâhiyeyi tanımak için çabalamak zorunda kalır. İlmel-yakîn bir bilgiye ulaşmak için kâinat kitabı uzun uzun okunmalıdır.

  1. İnsan: Kâinatın Özü, Esmânın Aynası

İşte burada Bediüzzaman’ın ifadesiyle “hakikat-i insaniye” devreye girer. Çünkü insan, kâinatın küçültülmüş bir haritasıdır. Onun ruhu, duyguları, latifeleri ve fıtratı, Allah’ın isimlerinin cami bir aynasıdır. Koca kâinatta dağınık olarak görülen sıfatlar, insanın vicdanında toplu ve derli olarak bulunur.

Bu sebeple insan, uzun bir fikrî seyahate gerek kalmadan nefsine ve vicdanına baktığında, esmâ-i hüsnâyı doğrudan doğruya, iz’an derecesinde yani şuhûdî bir yakîn ile tanıyabilir. Bu ise iman-ı tahkikîye giden en kısa ve en sağlam yoldur.

  1. Enaniyet: Hassas Bir Mizancık

Bediüzzaman’ın burada kullandığı mühim ifadelerden biri de “enaniyetin hassas mizancığı”dır. İnsan, enaniyet sayesinde “ben” diyerek “Sen” diyen bir kulluğa ulaşır. Allah’ın sıfatlarını anlamak için “ben bilirim, ben görürüm, ben işitirim” diyerek aslında Allah’ın Alîm, Basîr, Semî’ gibi sıfatlarını tanımaya başlar. Enaniyet bir perde değil, bir ölçü aleti olur. Ancak bu “benlik”, kendinde bırakılırsa zulüm, Allah’a kıyasla kullanılırsa marifet olur.

  1. “Allah, insanı Rahmân sûretinde yarattı” hadisinin manası

Hadiste geçen “اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ” ifadesi yanlış anlaşıldığında teşbihe götürebilir. Ancak Bediüzzaman, bu ifadenin maddî bir benzerlik değil, sıfat ve ahlâkî temsiliyet anlamında olduğunu açıklar. Allah hakkında “suret” düşünülemeyeceğine göre buradaki “sûret”, insanın Allah’ın rahmet, şefkat, adalet, hikmet gibi ahlâkî sıfatlarını temsil edecek şekilde yaratıldığı anlamına gelir.

Bu ise insanın ahlâkî sorumluluğunu ve kâinattaki hilafetini teyit eder. İnsan, Rahmân’ın sûretinde olduğu için, merhametli, adaletli ve hikmetli olmakla mükelleftir.

Sonuç: En Yakın Yol, En Derin Tefekkür

Sonuç olarak, insanın kendi ruhuna dönmesi, en kısa ama en derin tefekkür yoludur. Kâinatı tefekkür etmek kıymetlidir; fakat kâinatı aşan hakikat, insanın kendisinde yazılmıştır. Her birimiz, esmâ-i hüsnânın birer küçük aynasıyız. Ve bu aynada doğru bakabilenler, Allah’ın isimlerini yakînen, şuhûdan gelen bir imanla görebilirler.

Özet

Bu makale, Bediüzzaman’ın “kâinat – insan – esmâ” arasındaki ilişkiyi izah eden veciz sözünden yola çıkarak yazılmıştır. Kâinat Allah’ın isimlerinin büyük bir aynasıdır; fakat insan bu aynanın küçük, cami ve derli bir özetidir. İnsan kendi vicdanına ve enaniyetine baktığında, ilâhî sıfatları daha doğrudan ve yakinî bir şekilde idrak eder. Bu yüzden insan, iman-ı tahkikîye giden en kısa ve selametli yolu iç dünyasında bulur. Hadîs-i şerîfte geçen “Allah insanı Rahmân sûretinde yarattı” ifadesi de bu sırlı hakikate işaret eder.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2025