İlimle Gelen Dalalet: Bilgi Çağının En Büyük Sınavı
İlimle Gelen Dalalet: Bilgi Çağının En Büyük Sınavı
“Efendiler! Dalalet ve fenalıklar cehaletten gelse def’etmesi kolaydır. Fakat fenden, ilimden gelen dalaletin izalesi çok müşküldür. Bu zamanda dalalet fenden, ilimden geldiği için ancak onları izale etmeye ve nesl-i âtiden o belaya düşen kısmını kurtarmaya, karşılarında dayanmaya Risale-i Nur gibi her cihetle mükemmel bir eser lâzımdır. ”
Emirdağ Lâhikası 1
Tarihin bazı dönemleri vardır ki, cehalet adeta karanlık bir bulut gibi toplumları sarar ve kötülüklerin kaynağı olarak öne çıkar. Fakat bu cehalet basit bir bilgisizliktir; giderilmesi kolaydır. Bir ışık yakılır, bir hakikat gösterilir, insanlar gözlerini açar. Ancak bir de ilmin karanlığı vardır ki, cehaletten daha tehlikelidir. Çünkü burada zihin uyanıktır ama kalp uykudadır; akıl çalışır ama vicdan susturulmuştur. İşte bu, dalaletin en tehlikeli şeklidir.
Bediüzzaman Said Nursî, tam da bu noktaya parmak basar:
> “Dalalet ve fenalıklar cehaletten gelse def’etmesi kolaydır. Fakat fenden, ilimden gelen dalaletin izalesi çok müşküldür.”
Bugünün insanı, geçmişteki insanlar gibi bilgiye aç değil, bilginin içinde boğulmuştur. Her şeyin “nasıl”ı bilinir; ama “niçin”i unutulmuştur. Fiziksel olayların açıklamaları yapılır, ama bu olayların ardındaki hikmet, gaye ve yaratılış sırrı göz ardı edilir. Bu durum, fen ilimlerinin –matematik, fizik, biyoloji, psikoloji gibi disiplinlerin– Allah’tan soyutlanarak anlatılmasıyla daha da derinleşmiştir.
İşte bu sebeple, cehaletle değil, ilimle kirlenmiş bir aklı temizlemek, bilgiyle zehirlenmiş bir kalbi arındırmak çok daha zordur. Çünkü bu zihin, hata yaparken kendini doğru sanmaktadır. Kendini “aydın” zannederken karanlıktadır. İşte tam bu noktada, yalnızca kuru bir inanç değil, ilimle donatılmış bir hakikat tebliği gerekir. Yani Risale-i Nur gibi, hem aklı ikna eden hem kalbi inşa eden bir eser lazımdır.
Neden Risale-i Nur?
Risale-i Nur, sadece bir iman kitabı değildir. Aynı zamanda:
İlmîdir: Fen bilimlerinin ileri sürdüğü meseleleri Kur’ân ışığında değerlendirir.
Müsbettir: İnkârcılığı yıkarken asla saldırmaz; ilimle, mantıkla ve güzel ahlakla izah eder.
Kalıcıdır: Geçici heveslerle değil, ebedî kurtuluş için çalışır.
Koruyucudur: Özellikle nesl-i âtiyi –gelecek nesilleri– modern şüphe ve dalalet akımlarından kurtarmak için bir kalkandır.
Bugün gençler, “daha fazla bilgiye” değil, daha doğru bakış açısına muhtaçtır. Onlara veri değil, mana; formül değil, hikmet gereklidir. Ve bu, ancak ilmi hakikatle birleştiren eserlerle mümkündür.
Özet:
Bu makale, Bediüzzaman’ın “dalaletin cehaletten değil ilimden gelmesinin tehlikesi” üzerine kurduğu fikri ele almaktadır. Cehaletten gelen yanlışlıkların kolay düzeltilebildiği, fakat ilimden gelen dalaletin daha tehlikeli ve kalıcı olduğu vurgulanmıştır. Bu sebeple, sadece imanî değil, aynı zamanda ilmî donanıma sahip olan Risale-i Nur gibi eserlerin bu çağın en büyük ilacı olduğu belirtilmiştir. Ana mesaj şudur:
Bugünün problemi bilgisizlik değil, bilgiyi yanlış yerde aramaktır. Çözüm ise, ilmi hikmetle birleştiren manevî reçetelerdedir.