Gafletle Dahi Olsa Zikir: Şuur Ötesi Feyzin Kapısı

Gafletle Dahi Olsa Zikir: Şuur Ötesi Feyzin Kapısı

“Zikreden adamın, feyz-i İlâhîyi celb eden muhtelif lâtifeleri vardır. Bir kısmı, kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. Min haysü lâ yeş’ur husûle gelir. Binaenaleyh, gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâli değildir.”

İnsanoğlu, sadece bedenden değil, aynı zamanda ruh, kalp, akıl, sır, nefis gibi latifelerden oluşan müteaddit bir varlıktır. Her bir latifenin ayrı ayrı tesir alanı, beslenme şekli ve feyze mazhar olma kabiliyeti vardır. Zikir ise bu latifelerin en derin besinidir. Bilhassa kalbin hayatı, zikre bağlıdır.

Ancak zikir yalnızca bilinçli, şuurlu bir tefekkür halinden ibaret değildir. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Zikreden adamın, feyz-i İlâhîyi celb eden muhtelif lâtifeleri vardır…” ifadesi, bu derin hakikati açar. O, kalp ve akıl gibi şuurla irtibatlı latifelerin yanında, şuursuz ya da bizim farkında olmadığımız latifelerin de zikirle beslendiğini bildirir. Böylece gafletle, yani şuurda bir his olmadan yapılan zikirlerin bile faydasız olmadığını, hatta feyiz taşıdığını ifade eder.

Kur’ân’da Zikir: Şuurla ve Şuursuzlukla Gelen Bereket

Kur’ân’da “zikir” kavramı çok geniş bir çerçevede yer alır. Şuurla yapılan zikri öven ayetlerin yanında, gaflet halindeyken dahi zikrin değerini ima eden pasajlar da vardır. Mesela:

> “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. O’nu sabah akşam tesbih edin.”
(Ahzab, 33/41-42)

Bu ayet, zikrin zamanla sınırlı olmadığını; şuurda olunsun ya da olunmasın, devamlı olmasını talep eder. Çünkü her daim şuur halinde olmak insan fıtratına zordur. Ama zikir, kulun Allah’a olan yönelişini daimî kılar. Bilinçli yahut bilinçsiz, zikir kalpte ilahi bir hatıra bırakır.

Benzer şekilde:

> “Onlar, ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler…”
(Âl-i İmran, 3/191)

Bu âyet de gösteriyor ki zikir sadece ibadet vakitlerinde ya da belli bilinç hâllerinde değil; her hâlde yapılabilir. Uyku hali, yorgunluk, dağınıklık gibi zamanlarda yapılan tesbihler, akıl ve kalbin değilse bile, başka latifelerin gıdası olur.

Şuursuz Zikrin Hikmeti: Ruhun Derin Aynaları

İnsan zaman zaman gaflete düşer. Kalp uyanık olmaz, dil görevini tekrar eder ama zihin başka yerlerdedir. İşte burada Bediüzzaman’ın işaret ettiği o “min haysü lâ yeş’ur” yani “farkında olmadan” gelen feyiz devreye girer.

Tıpkı bir çiçeğe bilinçsizce su verilmesi gibi; zikir de bazen şuursuz bir halde yapılsa dahi latifeleri besler. Kalbin derin aynalarında, aklın bilmediği yollarla bir iz bırakır. Şuur altında yankı yapar.

Bu noktada bir başka Kur’ânî hakikat dikkat çeker:

> “İşte bu Kur’ân, kalbinde bir korku bulunan kimseler için öğüttür.”
(Kâf, 50/37)

Demek ki Kur’ân ve zikir, kalbin herhangi bir latifesinde yer bulduğunda etkisini gösterir. Zikir, bir duadır; duanın özü ise kabul edilene dek kapıyı çalmaktır. Kapı bazen ilk vuruşta açılmaz; ama çalan kapıya sonunda mutlaka açılır.

Zikir, Ruhun Nefesi Gibidir

İnsanın bedeni oksijenle, ruhu ise zikirle yaşar. İnsan nefes almayı çoğu zaman şuursuz yapar. Ama o nefes, hayattır. Aynen öyle de, şuur olmadan yapılan zikirler dahi ruhun nefesidir. Belki o zikirler, bir gün şuur kapısını açacak, gözyaşıyla beslenen bir tefekkür doğuracaktır.

İmam Rabbânî hazretleri der ki:

> “Kalb gaflet ile olsa da, dil ile yapılan zikirde büyük fayda vardır. Çünkü gaflet içinde yapılan zikir, bir zaman sonra kalbi de uyandırır.”

Zikrin Cezbesi: Latifeleri Uyandırmak

Zikir bir cezbedir. Allah’tan kuluna, kuldan Allah’a bir yöneliştir. Dil ile yapılan her “Allah” zikri, kulun iç âleminde bir kıpırdanma oluşturur. Tıpkı bir taşın suya atıldığında halkalar oluşturması gibi, gafletle yapılan zikir bile iç dünyada titreşim meydana getirir.

Bediüzzaman da bu noktada çok derin bir tesbitte bulunur:

> “Her bir uzvun, her bir latifenin kendine mahsus ubudiyeti vardır.”
Bu da gösteriyor ki şuursuz dahi olsa, her bir zikirde bir yöneliş, bir kulluk emaresi saklıdır.

Özet

Zikir sadece bilinçli bir eylem değildir; insanın farkında olmadan yaptığı zikirler dahi kalpte iz bırakır.

Kur’ân’da zikir her hâlde ve her zamanda teşvik edilmiştir; zikir sadece kalp ve aklın değil, ruhun ve başka latifelerin de gıdasıdır.

Gafletle yapılsa da zikir ruhu besler, şuuru uyandırabilir ve Allah’ın rahmetini celbedebilir.

Zikir, ruhun nefesi gibidir; bilinçli ya da bilinçsiz yapılması, onun hayatîliğini ortadan kaldırmaz.

Bu anlayış, zikir ibadetine devamlılığı teşvik ederken, mü’mini ümitsizlikten ve vesveseden kurtarır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2025