Fânî Lezzet mi, Bâkî Bahçe mi? Dünya ile Âhiret Arasında Tercih İmtihanı

Fânî Lezzet mi, Bâkî Bahçe mi? Dünya ile Âhiret Arasında Tercih İmtihanı

“Dünyanın yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle âhiretin bâki olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki hazır lezzete meftun kör hissiyat-ı insaniye fâni hazır bir meyveyi, bâki uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu halet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risale-i Nur şakirdleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı maneviyeyi dünyada aramıyorlar.

   Risale-i Nur şakirdlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi demiş zevcine: “İhtiyacımız şedittir.” Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu.

   Haremine dedi: “İşte cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir.”

   Birden o mübarek hanım demiş ki: “Gerçi çok muhtacız ve âhirette de çok böyle kerpiçlerimiz var fakat fâni bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil.” Birden yerine gitti. Keşf ile gördüler diye rivayet edilmiş. ”
Emirdağ Lâhikası 1

Giriş

İnsanoğlu, yaratılışı gereği lezzeti sever, acıdan kaçar; hazır olanı ister, ertelenmişi zor kabullenir. Bu, fıtrî ve psikolojik bir hakikattir. Ancak bu özellik, eğer akıl ve iman ile terbiye edilmezse, insanı bâkî nimetleri fânî zevklere feda eden bir körlüğe sürükleyebilir. İşte Bediüzzaman Said Nursî, bu psikolojik zaafı hikmetli bir şekilde teşhis ederek Risale-i Nur talebelerinin bu tuzağa düşmemesi gerektiğini ifade eder: “Fânî hazır bir meyveyi, bâkî uhrevî bir bahçeye tercih etmemek.”

  1. Fânî Lezzetin Aldatıcı Cazibesi

Dünya lezzetleri, gözle görülür, elle tutulur; hemen elde edilir. Bu yüzden, his ve nefis daima dünyaya meyleder. Ama bu meyil çoğu zaman aldatıcıdır, çünkü dünya nimetleri:

Sürelidir

Geçicidir

Sorumluluk ve vebal getirir

Hakiki tatmin vermez

Bu yüzden dünyanın yüz bahçesi, fânî olduğu için, âhiretin bâkî bir ağacına denk olamaz. Çünkü biri birkaç günlüktür, diğeri ebedîdir. Bediüzzaman’ın bu ölçüsüyle düşünürsek, dünya zevkleri uğruna âhiretteki bir ebedî nimeti zayi etmek, akılsız bir ticaret, zararla sonuçlanan bir aldanış olur.

  1. Hazır Hissiyat ile İleri Şuurun Mücadelesi

Bediüzzaman bu noktada insanın “hazır lezzete meftun kör hissiyatı”ndan söz eder. Hissiyat acelecidir; görmek ister, dokunmak ister, hemen tatmak ister. Fakat ruh, vicdan ve akıl; ileriyi gözetir, ebedîyi ister, hikmete bakar. Bu sebeple iman, bu hissiyatı eğitir; sabırla terbiye eder. Nefis “şimdi!” der, akıl “sonra!” der. İşte müminin hayatı bu iki çağrının çatışma alanıdır.

Risale-i Nur talebeleri bu eğitimi alarak, keşfiyat ve ezvak-ı ruhaniyeyi dünyada aramazlar; bu tür manevî zevkleri bile uhrevî maksat için isterler. Çünkü onlar için esas saadet, cennetteki ebedî mükâfattır.

  1. Altın Kerpiç ve Âhiret Şuuru: Bir Hikmetli Misal

Emirdağ Lâhikası’nda geçen altın kerpiç kıssası bu dersi canlı bir misal ile anlatır:

Bir zat ve eşi, ihtiyaç içindeyken altından bir kerpiç bulurlar. Ancak hanımı der ki: “Bu, cennetteki köşkümüzden bir parçadır. Fânî surette alırsak, oradan eksilecek. Dua et, yerine gitsin.” Ve kerpiç gerçekten keşfen yerine döner.

Bu hanımefendi, uhrevî şuuru, sabırla gelen şerefi, fânîye razı olmama basiretini temsil eder. O kerpiç, bir semboldür: Dünya hayatındaki her süslü nimet, eğer yanlış tercih edilirse ebedî bir kayba dönüşebilir.

  1. Gerçek Kâr: Sabırla Gelen Ebediyet

Risale-i Nur’un talimi şunu öğretir:
Şu dünyada hakiki kâr, bâkî olanı kazanmaktır.
Fânî olanı terk etmek, ziyan değil; ebedîyi kazanmak için bir yatırımdır. İşte bu yüzden sabır, dünyanın zevklerini hor görmek değil, daha kıymetli olanı gözetmektir.

Bir altın kerpiç yerine, ebedî bir saray hayal edebilen insan, gerçek anlamda akıllıdır. Çünkü sabır, fânî olanı elinin tersiyle itip, bâkî olanı gönül gözüyle tercih etmektir.

Sonuç: Dünyada Zühd, Âhirette Servet

Bu asırda dünya herkese cazip gösterilmiş, lüks ve konfor peşinde koşmak doğal bir hayat standardı hâline gelmiştir. Ancak bu hakikate göre yaşayanlar değil, sabırla yaşayanlar kazanır. Çünkü gerçek zenginlik, âhirette eksilmemiş kasırlara sahip olmaktır. Altın kerpiçleri burada harcamak değil, sabırla yerinde bırakmak ve bâkî saadeti gözetmek, Risale-i Nur’un gösterdiği yüksek ahlâkî ve imanî tavırdır.

Özet

Bu makalede, Emirdağ Lâhikası’ndan alınan pasaj çerçevesinde, dünya nimetlerinin geçiciliği ve âhiret saadetinin ebediliği karşılaştırılmıştır. Fânî ve hazır lezzetlere aldanmak yerine, bâkî olan âhiret bahçesini gözetmek gerektiği anlatılmıştır. Altın kerpiç misaliyle bu tercih, somut bir ibret tablosuyla açıklanmıştır. Risale-i Nur’un bu çağrısı, insanın sabırla manevî yatırım yapmasını, aklî ve kalbî bir tercihle ebediyeti dünyaya feda etmemesini öğütler.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2025