Allah’ı Bilmek: İnkâr Etmemek Değil, Kalben Tasdik Etmektir
Allah’ı Bilmek: İnkâr Etmemek Değil, Kalben Tasdik Etmektir
“Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur.
…..Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır. ”
Emirdağ Lâhikası 1
Giriş: Bir Bilgi mi, Bir İman mı?
Bugün, “Allah’a inanıyorum” diyen çoktur; fakat Allah’ı gerçekten bilen, O’nun varlığını kalben tasdik eden ve hayatında o tasdikin izlerini taşıyan kaç kişi vardır? Said Nursî, bu noktada çok keskin bir ayrım yapar:
> “İnkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.”
Bu cümle, sadece felsefî bir ayrım değil, aynı zamanda hakikî imanın ölçüsüdür. Allah’ı bilmek, sadece O’nun varlığını kabul etmek değil; O’nun rububiyetini, tasarrufunu, iradesini ve şeriksiz hâkimiyetini idrak ve tasdik etmektir.
- Allah’ı Bilmek: Rububiyetini Tanımakla Başlar
Kur’an’da yüzlerce ayet, Allah’ın kâinattaki tasarrufunu, yaratma fiilini ve kudretinin sınırsızlığını gözler önüne serer. Çünkü Allah’ı tanımak, sadece ismini bilmek değil, fiillerini, esmâsını ve sıfatlarını görmekle mümkündür.
> “O Allah’tır ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’na aittir.”
(Nisa, 126)
Gerçek iman; şu hakikate inanmaktır:
> “Zerrelerden yıldızlara, arılardan galaksilere kadar her şey, Allah’ın kudreti, ilmi ve iradesi ile tasarruf altındadır.”
Bu bakış açısı, sadece bir “inanç” değil, bir şuur ve şehadet meselesidir.
- İnkâr Etmemek Yetersizdir: İman Aktif Bir Tasdiktir
İnsanların çoğu, Allah’ın varlığını açıkça inkâr etmez. Ama mesele, varlığı kabul etmekle bitmez. Bediüzzaman der ki:
> “İnkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.”
İnkâr etmemek: “Allah vardır” deyip geçmektir.
İman etmek: “Allah vardır ve her şey O’nunla vardır; hayatım O’na emanettir” diyerek yaşamak, düşünmek ve hissetmektir.
Yani iman, sadece kabul değil, teslimiyetle dolu bir şuur halidir. Gök gürlediğinde korkup “Allah büyüktür” demek, inkâr etmemektir. Ama o sesi her an kalbinde duymak, Allah’ın azametini sürekli hatırlamak, imandır.
- Lâ ilâhe illallah: Kelime Değil, Hakikat Taşıyıcısı
> لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ — “Allah’tan başka ilâh yoktur.”
Bu kelime, sadece bir zikir veya ezber cümle değildir. Bütün iman hakikatlerini içinde barındıran bir hakikatler bütünüdür.
“Lâ ilâhe” diyerek kalpteki tüm sahte ilahları reddetmek,
“İllallah” diyerek sadece Allah’a teslim olmak gerekir.
Bu kelime, kâinatta hiçbir güç, otorite, ilim, kudret, mülkiyet sahibi yoktur; her şey Allah’a aittir anlamına gelir. O hâlde, gerçek mü’minin kalbinde yalnızca Allah’a güven, yalnızca Allah’tan korku, yalnızca Allah’a yöneliş vardır.
- Günümüz İnsanının En Büyük Yanılgısı: Bilgiyi İman Sanmak
Modern çağda insanlar Allah hakkında çok şey biliyor olabilir; ama bu bilgi, imanî tasdike dönüşmediği sürece bir kıymeti yoktur. Bir doktorun hastalığı bilip tedaviyi uygulamaması gibi, bir insanın Allah’ı tanıması ama O’na teslim olmaması da imanı gerçekleştirmez.
Allah’ın varlığını kabul etmek, onu hayatın merkezine almamak inkâr etmemek olabilir.
Ama Allah’ı her fiilde görmek, her nimette şükretmek, her musibette tevekkül etmek iman etmektir.
İman, duruş ister, şuur ister, istikamet ister.
- Şirkten Arınan Kalbin Hakikati: Tevhid ve Teslimiyet
Gerçek iman, “Allah’ın mülkünde O’ndan başka hiçbir ortağı yoktur” anlayışını kalbe yerleştirir. Bu, sadece teorik bir inanç değil, hayatın her anına yön veren bir ilkedir.
Rızkı başkalarından değil Allah’tan bilmek,
Korunmayı kullardan değil Allah’tan istemek,
Güç ve otoriteyi beşerî sistemlere değil Allah’a isnat etmek,
tevhidin fiilî yansımalarıdır. Böyle bir iman, kişiyi dünyevî korkulardan, çıkar hesaplarından, dünyevî putlardan arındırır.
Sonuç: Kalbi İman, Hayatı Tevhid Üzere Kurmak
Allah’ı bilmek, bir bilgi değil, bir yakîn, bir şahitlik, bir tasdik, bir teslimiyettir. O’nun kudretini zerrelerde, yıldızlarda; nimetini ekmekte, havada; ilmini gözde, kalpte görmek imanın tezahürüdür.
> İman, inkâr etmemek değil; Allah’a tam bir teslimiyetle yönelmektir.
Bu da kişinin bütün hayatını “Lâ ilâhe illallah” hakikati etrafında inşa etmesiyle olur.
ÖZET:
Allah’ı tanımak, sadece varlığına inanmak değil; rububiyetini, kudretini, iradesini her şeyde görmekle olur.
“İnkâr etmemek” pasif bir kabul; “iman etmek” ise aktif bir tasdik ve teslimiyettir.
Lâ ilâhe illallah kelimesi, sadece bir söz değil; hayatı tevhid üzere kurmanın anahtarıdır.
Gerçek mü’min, yalnız Allah’a güvenir, yalnız O’na yönelir, yalnız O’nun hükmüne razı olur.
Günümüz insanı bilgiyle aldanmamalı, imanın gereğini yaşamakla hakiki teslimiyeti bulmalıdır.