Zehirli Balın Ardındaki Hakikat – İman Olmazsa Hayat Neden Azaba Dönüşür?

Zehirli Balın Ardındaki Hakikat – İman Olmazsa Hayat Neden Azaba Dönüşür?
Kastamonu Lâhikası Ekseninde Hayatın Hakiki Lezzeti ve Akıl İmtihanı

“Hayat ise eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse; hayat, zâhirî ve kısa bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü insanda akıl ve fikir olduğu için hayvanın aksine olarak hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem hem lezzet alabilir. Hayvan ise fikri olmadığı için hazır lezzetini geçmişten gelen hüzünler, gelecekten gelen korkular, endişeler bozmuyor. İnsan ise eğer dalalet ve gaflete düşmüş ise hazır lezzetine geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler o cüz’î lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor. Hususan gayr-ı meşru ise bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir. Demek hayvandan yüz derece, lezzet-i hayat noktasında aşağı düşer. ”
Kastamonu Lâhikası

Giriş:
Hayat… Herkesin sarıldığı, uğruna nice mücadeleler verdiği ve her an biraz daha tükendiği kıymetli bir nimet. Ancak bu hayat, nasıl yaşandığına ve hangi inançla anlamlandırıldığına göre bambaşka sonuçlar verir. Aynı ömür, bir mü’min için saadet kapısı olurken; bir gâfil veya inançsız için elem ve hüsranla dolu bir azap sürecine dönüşebilir.

Bediüzzaman Said Nursî’nin Kastamonu Lâhikası’ndaki şu tesbit, bu hakikatin özüdür:

> “Hayat, iman olmazsa veya isyan ile o iman tesir etmezse; hayat binler elem ve hüzün vererek hayvandan daha aşağı derekeye düşer.”

Bu cümle, hem insana verilen akıl nimetinin hem de imanın hayatla kurduğu bağı çok derin bir şekilde izah eder.

  1. Hayatın Üç Zamanla Alâkası: Geçmiş, Şimdi ve Gelecek
    İnsana verilen akıl, onu diğer canlılardan ayırır. Bu akıl sayesinde insan yalnızca şimdiki anla değil, geçmişin hatıralarıyla ve geleceğin endişesiyle de yaşar.

Hayvan ise sadece içinde bulunduğu “an” ile meşguldür. Ne geçmişin kederi vardır, ne geleceğin korkusu. Bu sebeple, hayvani bir lezzet saflığı içindedir.

Fakat insan, geçmişteki hataları, kayıpları, ayrılıkları hatırladıkça üzülür; gelecekte karşılaşabileceği hastalık, yaşlılık, ölüm gibi gerçekleri düşündükçe korkar ve endişelenir.

Bu da demektir ki: İnsanın zihni genişledikçe, hayatı ağırlaşır. Akıl, eğer imanın terbiyesinde olmazsa, rahmetin kapılarını değil; azabın pencerelerini açar.

  1. İman Hayatı Nasıl Tatlandırır?
    İman, sadece soyut bir inanç değil; hayatı anlamlandıran ve insana zamanların yükünü taşıyabilecek bir güç veren bir nurdur.

Geçmişteki kayıplar mı? İman der ki: “Her şey kaderle oldu. Rabbin her işinde hayır vardır.”

Gelecekteki belirsizlik mi? İman der ki: “Allah’a tevekkül et; ölüm bir yok oluş değil, ebedî hayatın kapısıdır.”

İman, geçmişin acılarına teselli, geleceğin korkularına ümid verir. Böylece hayat, zorluklarla birlikte taşınabilir bir lezzet kazanır. Çünkü mümin bilir ki, her şeyin ardında bir hikmet, her hâlin sonunda bir rahmet vardır.

  1. İsyan ve Gaflet: Zevki Zehirli Bala Dönüştürür
    Eğer insan dalalete düşmüş, gafletle yaşamış ve imanın hayatına tesirini engellemişse; akıl onun için nimet değil, azap aracına dönüşür.

Geçmişte işlenen günahlar pişmanlık verir.

Gelecekte yaşanacak hesap günü, inkâr edildikçe vicdanı boğar.

Günahlar içinde alınan lezzet ise, boğazdan geçtikten sonra vicdanda kanayan yaraya dönüşür.

Bu nedenle, gayr-ı meşru lezzetler, başta bal gibi görünse de sonunda zehir hükmündedir. Çünkü o haz, ardından vicdan azabı, fıtrat bozulması, iç huzursuzluk, gelecek korkusu, ölüm endişesi gibi binlerce acı bırakır.

  1. İman Olmazsa Hayat: Hayvandan Aşağı Bir Dereke
    Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde şöyle buyrulur:

> “Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapkındırlar.” (A’râf, 179)

Bu ayetin tefsiri adeta Bediüzzaman’ın yukarıdaki cümlelerinde saklıdır. Zira hayvan, günah işlemez; gelecekten endişe duymaz; ölümü bilmez. Bu yönüyle, eğer insan imanla hareket etmiyorsa; aklını heva ve hevesin emrine vermişse, hayvanın bile gerisine düşer. Çünkü hayvan gafildir ama mesul değildir. İnsan gafildir ama mesuldür.

Sonuç:
Hayat, başlı başına bir nimet değil; doğru yaşandığında nimet, yanlış yaşandığında nimetin içindeki azap olur. İman, bu nimeti saadete çeviren yegâne kuvvettir. Akıl, imanla birlikteyken nur olur; gafletle birlikteyken zulmet kaynağına dönüşür. Hayatın gerçek lezzeti, geçmişin kaderle izahı, geleceğin ahiretle aydınlanması ve şimdiki anın Allah’a kullukla taçlanmasıdır.

Aksi halde hayat, geçmişin pişmanlığıyla, geleceğin korkusuyla, şimdiki anın haramlarıyla boğucu bir hâl alır. Zevk görünür ama azap getirir. Bal gibidir ama zehirlidir.

Özet:
Bu makalede, Kastamonu Lâhikası’ndan alınan bir pasaj çerçevesinde, imansız veya isyanla kirlenmiş bir hayatın neden elem ve hüsranla dolu olduğu izah edilmiştir. İnsan aklı, geçmiş ve gelecek zamanla alakadardır; bu nedenle lezzetler ancak imanla kalıcı ve tatlı olur. İman, hayatı anlamlı ve yaşanabilir kılar. Gaflet ve günah ise lezzeti zehre çevirir. Neticede iman olmadan yaşanan hayat, insanı hayvandan daha aşağıya düşürür. Gerçek saadet; imanla yaşanan, ibadetle anlam kazanan, sabırla taşınan hayattadır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 5th, 2025