Zaruret ve İman Arasında Sarsılan Vicdanlar
Zaruret ve İman Arasında Sarsılan Vicdanlar
“Evet, her tarafta bu derd-i maişet herkesi sarsıyor. Ehl-i dalalet bundan istifade eder. Ehl-i diyanet de kendini mazur bilir “Zarurettir, ne yapalım?” der. Demek ki Risale-i Nur şakirdleri bu açlık ve zaruret musibetine karşı, yine Nur’la mukabele etmeli. Her şakirdin vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil belki başkasının imanlarını da muhafaza etmeye mükelleftir. O da hizmete ciddi devam ile olur. ”
Kastamonu Lâhikası
🌾 Geçim Darlığına Karşı Nur’la Mukabele Etmek
🎯 Giriş: Açlık Bahane, Dalgınlık Hakikat Olmasın
Her dönemin kendine has bir sınavı vardır. Kimi zaman düşman orduları, kimi zaman zındıka fikirleri, kimi zaman da ekonomik krizler… Bu asrın en sinsi imtihanlarından biri de geçim derdi (derd-i maişet) ile insanları meşgul ederek imanî sorumluluklardan uzaklaştırmak ve ahireti unutturmaktır.
> “Evet, her tarafta bu derd-i maişet herkesi sarsıyor. Ehl-i dalalet bundan istifade eder. Ehl-i diyanet de kendini mazur bilir: ‘Zarurettir, ne yapalım?’ der.”
(Kastamonu Lâhikası)
Bu ifadeler, yalnızca ekonomik bir gözlem değil, aynı zamanda manevî bir uyarıdır. Çünkü geçim sıkıntısı sadece mutfakları değil, gönülleri de boşaltmaya başlamıştır.
📉 Ehl-i Dalalet Nasıl İstifade Eder?
Ekonomik sıkıntılar arttıkça, ehl-i dalalet (iman hakikatlerinden uzak, dünya-perest çevreler), bu açığı kullanarak insanları kendi bâtıl yollarına çekmeye çalışır.
Bu yöntemle:
Haramlar “çare” olarak sunulur,
Dine hizmet “lüks” sayılır,
Dünya tek amaç, ahiret ise “sonra bakılır” bir mesele hâline gelir.
Bu tuzağın içine düşen ehl-i diyanet (dindar insanlar) ise, “Zarurettir, ne yapalım?” diyerek zamanla pasifleşir, geri çekilir, hatta bazıları iman hizmetini terk eder.
📢 Uyarı: Mazur Değiliz!
Bediüzzaman’ın en net uyarılarından biri burada saklıdır:
> “Demek ki Risale-i Nur şakirdleri bu açlık ve zaruret musibetine karşı yine Nur’la mukabele etmeli.”
Yani geçim sıkıntısı, iman hizmetinden geri durmanın meşru bir gerekçesi değildir. Çünkü:
Zaruret nefsi tembelleştirmek için değil, sabrı kuvvetlendirmek içindir.
Geçim derdi imanı askıya almak için değil, imanla aşılacak bir imtihandır.
🧭 Hizmetin Vazgeçilmez Sorumluluğu
Bediüzzaman bu mektubunda çok daha derin bir yükümlülük tanımlar:
> “Her şakirdin vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil, başkasının imanını da muhafaza etmeye mükelleftir.”
Bu, sıradan bir inananın değil, mü’min-i mücahid bir şahsiyetin tarifidir. Zira:
Yalnız kendi kurtuluşunu düşünen, nefsini esas yapmıştır.
Başkasının da kurtuluşu için çalışan, Allah’ın rızasını esas yapmıştır.
İman hizmeti, açlıkla, darlıkla, iftirayla, yorgunlukla sınansa bile terk edilmez, geciktirilmez, ertelenmez. Çünkü bu hizmet, sadece bugünü değil, ebediyeti ilgilendirir.
💎 Hakiki Zenginlik: Sebat ve Sadakat
Bediüzzaman’a göre hakiki zenginlik, kesedeki para değil, göğüsteki imandır.
Ve bu iman, hizmetle, sabırla, sebatla artar.
Çünkü hizmet, kalbi diri tutar,
Sebat, nefsi dizginler,
Sadakat, kalbi Allah’a bağlar.
Açlık varsa, imtihan vardır.
Ama hizmet varsa, yardım da vardır.
Zira Allah, kendisine hizmet eden kulunu aç bırakmaz,
en azından gönlünü açlıkla doyurur.
📌 Özet:
Derd-i maişet (geçim sıkıntısı), bu asırda imanı sarsmak için kullanılan bir imtihandır.
Ehl-i dalalet bu açığı kullanırken, ehl-i diyanet tembelleşmemelidir.
“Zarurettir, ne yapalım?” diyerek iman hizmeti terk edilmemelidir.
Her mü’min, sadece kendi imanını değil, başkalarının imanını da korumaya mükelleftir.
Risale-i Nur şakirdlerinin görevi, bu musibete karşı yine iman ve Nur’la mukabele etmektir.
Sebat, sadakat ve hizmetle bu zamanın imtihanı aşılır; dünya zenginliği geçici, gönül zenginliği ebedidir.