Nurla Mukabele, Topuzla Değil

Nurla Mukabele, Topuzla Değil

“O vaiz ve âlim zata benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de o zatı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hattâ tecavüz edilse de beddua ile de mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü daha müthiş düşman ve yılanlar var. 

   Hem elimizde nur var, topuz yok. Nur kimseyi incitmez, ışığıyla okşar. Ve bilhassa ehl-i ilim olsa ilimden gelen enaniyeti de varsa enaniyetlerini tahrik etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar

وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا

düsturunu rehber ediniz. ”
Kastamonu Lâhikası

🕊️ İmanın ve Hizmetin Şahsî Değil, İlâhî Ahlakı

🎯 Giriş: Davet Sertlikle Değil, Şefkatle Olur

Hak yolunda yürüyenlerin en büyük imtihanlarından biri, tenkitlerle, haksız ithamlarla ve düşmanlıkla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarıdır.
Pek çok kimse davanın doğruluğunu savunurken, davranıştaki yanlışı meşrulaştırır: Sinirlenir, beddua eder, karşılık verir, münakaşaya girer…
Ama Bediüzzaman Said Nursî, bu mektubunda Kur’ânî nezaketin ve nebevî metotların en güzel örneğini ortaya koyar:

> “Hem elimizde nur var, topuz yok. Nur kimseyi incitmez, ışığıyla okşar.”

🧯 Tenkide Karşı Sükûnet: Şahsımız Değil, Davamız Önde

Bediüzzaman, kendi şahsına yöneltilen tenkidi “başım üstüne” diyerek karşılar. Bu yaklaşım, sadece alçak gönüllülük değil, iman hizmetinin şahsî tepkilerle zedelenmemesi adına bilinçli bir tercihtir.

> “Madem imanı var, o noktada kardeşimizdir.”

Bu bakış açısı, karşısındakini tek bir hatasıyla değil, taşıdığı iman yönüyle değerlendirmeyi öğretir.
Tenkide karşı tenkitle, saldırıya karşı sertlikle cevap vermek, hakkın izzetini değil, nefsin hiddetini yansıtır.

🤝 Dava Adamının Düşmanı Nefsidir, Mü’min Kardeşi Değil

Risale-i Nur talebelerine verilen şu talimat, bugün dahi davet ehli için altın değerindedir:

> “Sizler de o zatı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hattâ tecavüz edilse de beddua ile de mukabele etmeyiniz.”

Çünkü:

Hak dava, nefsî savunmayla değil, hilm ve sabırla temsil edilir.

Münakaşa, hakikatin değil, gururun galibiyetidir.

Beddua, aczin değil, öfkenin silahıdır.

Bediüzzaman, düşmanlığa bile “iman kardeşliği” penceresinden bakar:
“Madem imanı var, o noktada kardeşimizdir.”
Bu, düşmanlığa davet değil, kardeşliğe ısrar demektir.

💡 Nurla Yol Aydınlatmak

Elimizdeki hakikat, topuz değil nûrdur. Nurun görevi dövmek değil, aydınlatmaktır.
Topuz:

Zorlar,

Kırar,

Öfkelendirir.

Nur ise:

Anlatır,

Isıtır,

İkna eder.

Bugün de bir fikre karşı başka bir fikri öne sürmek isteyenlerin sıkça başvurduğu şey hakaret, küçümseme ve alaydır.
Oysa tebliğ, nefse değil vicdana hitap eder. Vicdanı ikna etmenin yolu da şefkatli hakikattir.

📜 Kur’ânî Ölçü: “وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا”

> “Onlar boş ve çirkin sözlerin yanından onurlu bir şekilde geçerler.” (Furkan, 72)

Bediüzzaman, bu ayeti hatırlatarak Nur talebelerine şunu telkin eder:

Boş tartışmaların içine girme,

Lüzumsuz polemiklerde izzetini kaybetme,

Her haklı söz, doğru zamanda ve doğru üslupta söylenmelidir.

Bu davranış biçimi, hem iman hizmetini korur, hem de tebliğ edeni vakar sahibi kılar.

🌟 Sonuç: Dava Ahlâkı, Şahsî Hiddetten Üstündür

Bediüzzaman Said Nursî’nin bu mektubu, bizlere davet ahlâkının ve kardeşlik hukukunun ince ölçülerini öğretir.
Dava sahibi olanlar:

Şahsına yapılan tenkidi davaya mal etmez,

Kardeşlik hukukunu bir tenkitle yıkmaz,

Münakaşa yerine sükûneti, beddua yerine duayı tercih eder.

Ve unutmamalıdır ki, en haklı fikir, yanlış bir tarzla savunulursa itici hâle gelir.

📌 Özet:

Şahsî tenkitlere sertlikle değil, vakar ve sükûnetle cevap verilmeli.

Her iman sahibi, hataları olsa da kardeşlik dairesindedir.

Münakaşa, davayı yüceltmez; tebliğde hilm ve sabır esastır.

Risale-i Nur mesleği, “nurla mukabele”yi esas alır; topuzla değil.

Kur’ân’ın emri: “Boş sözlerin yanından onurlu geçin.”

 

Loading

No ResponsesTemmuz 5th, 2025