Gerçek Lezzet Nerede? – Hayatın Tadını İmanla Bulmak
Gerçek Lezzet Nerede? – Hayatın Tadını İmanla Bulmak
Kastamonu Lâhikası’nın Hikmetli Düsturundan Hayata Dair Derin Bir Tefekkür
“Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz. ”
Kastamonu Lâhikası
Giriş:
İnsan, yaratılışı gereği zevk arar, huzur peşindedir. Her bir adımında saadeti, her bir tercihte rahatlığı gözetir. Fakat ne gariptir ki, aradığı huzuru ve lezzeti çoğu zaman yanlış yerlerde, geçici tatlarda, gelip geçici süslerde arar. Oysa Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası’nda bu hakikati kısa ama öz bir reçeteyle özetler:
> “Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz; hayatınızı imanla hayatlandırınız, feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”
Bu cümle, sadece bir öğüt değil; hayatın hem dünya hem ahiret boyutunda lezzetli ve anlamlı hale gelmesi için üç basamaklı bir yol haritasıdır: İman, farzlar ve takva.
- Hayatı Hayatlandıran Kuvvet: İman
Hayat, biyolojik bir akıştan ibaret değildir. Asıl hayat, mana ile, hakikatle ve gayeyle var olur. İman, bu mananın merkezidir.
İman;
Hayatı boşluktan kurtarır,
Ölümü yokluk değil, ebediyete açılan kapı yapar,
Sıkıntıları imtihan, nimetleri şükür vesilesi haline getirir.
İmansız hayat, dıştan parlak görünse de içi karanlıktır; bir yönüyle hayvanî zevkleri bile aratır. Çünkü insan, sadece yemeye, içmeye, eğlenmeye değil; mana bulmaya, yüce bir maksada bağlanmaya yaratılmıştır. Bu maksadı iman temin eder. İman, hayatı sadece canlı bir organizma olmaktan çıkarıp, Rabbiyle bağlantılı, anlamlı bir varoluş haline getirir.
- Hayatı Ziynetlendiren Nur: Farzlar (Feraiz)
İman bir tohumdur. Feraiz (Allah’ın farz kıldığı ibadetler) ise o tohumun meyveye durması, çiçek açmasıdır.
Namaz, oruç, zekât gibi ibadetler;
Ruhun oksijenidir,
Kalbin gıdasıdır,
Aklın istikametidir.
Bir hayat düşünün ki inanç var ama namaz yok; oruç tutulmaz, helal-haram farkı gözetilmez. Bu hayat, süslenmemiş bir hakikattir. Farzlar, iman nurunu hayatın pratiğine taşır.
Namazla kalp huzur bulur,
Oruçla nefis terbiye olur,
Zekâtla servet bereketlenir,
Hacla ümmet bilinci uyanır.
Bu ibadetler, hem iç dünyamızı süsler, hem sosyal hayatımıza güzellik katar. Hayat, bu ibadetlerle nurlanır, lezzetlenir.
- Hayatı Koruyan Zırh: Günahlardan Sakınmak (Takva)
En kıymetli şeyin bile korunmaması, onu kısa sürede değersiz hale getirir. İşte imanla hayat bulan, ibadetle süslenen bir hayatın da günahlardan korunması gerekir. Çünkü günah, kalpteki nuru söndürür, ibadetin ruhunu zedeler, imanın tesirini kırar.
Takva, sadece günahı terk etmek değil;
Gözünü haramdan sakınmak,
Dilini gıybetten uzak tutmak,
Kalbini kin, kibir, riyadan arındırmaktır.
Bediüzzaman’ın deyimiyle “bir haramın terkinde, bir vacibin işlenmesi gibi ecir vardır.” Yani günahlardan kaçınmak, aktif bir ibadet, pasif bir cihattır. Özellikle günahların kolaylaştığı bu asırda takva, hayatı koruyan en güçlü zırhtır.
Sonuç:
Hayatı güzel kılmak isteyen insan, önce onu hayatlandırmalı, sonra süslemeli, en sonunda korumalıdır. İşte Bediüzzaman’ın bu kısa cümlede özetlediği üçlü hakikat budur:
İman, hayata mana verir.
Farzlar, bu manayı süsler.
Takva, bu güzelliği muhafaza eder.
Sadece dünyada değil, kabirde ve ebediyette de huzurlu bir hayat isteyen, bu üç prensibi hayatına temel yapmalıdır. Çünkü gerçek lezzet, geçici zevklerde değil; imanla yoğrulmuş, ibadetle süslenmiş, günahlardan arınmış bir hayattadır.
Özet:
Bu makalede, Kastamonu Lâhikası’ndaki “Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz…” cümlesi üzerine tefekkür edilmiştir. Hayatı gerçekten değerli ve huzurlu kılmak için üç temel esas gerektiği belirtilmiştir: 1) İmanla hayatı anlamlandırmak, 2) Farz ibadetlerle süslemek, 3) Günahlardan sakınmakla korumak. Bu üç adım, insanı sadece dünya huzuruna değil, kabir saadetine ve ebedî cennete ulaştıracak sağlam bir yol haritasıdır. Gerçek zevk, imanla yaşanan ve Allah rızasına göre şekillenen hayattadır.