Zaman ve Mekân Ötesi Sohbet
Zaman ve Mekân Ötesi Sohbet
“Ehl-i hakikatin sohbetine zaman, mekân mani olmaz; manevî radyo hükmünde biri şarkta, biri garpta, biri dünyada, biri berzahta olsa da rabıta-i Kur’aniye ve imaniye onları birbiriyle konuşturur. ”
Kastamonu Lâhikası
Zaman ve Mekân Ötesi Sohbet: Kalplerin Rabıta-i Kur’âniye ile Buluşması
Kastamonu Lâhikası’ndan İstifade ile Manevî Radyo Gerçeği Üzerine Bir Tefekkür
Giriş:
İnsan sadece bedeniyle varlık gösteren bir varlık değildir. Kalbi, ruhu, maneviyatı ve özellikle imanî bağı ile başka ruhlarla irtibat kurar. Bu irtibat bazen fizikî bir buluşmaya dayanmaz; bazen bir dua, bazen bir hatırlayış, bazen de Kur’ân’ın nuru etrafında kenetlenmiş kalplerin aynı hakikate yönelişiyle gerçekleşir. Bediüzzaman Said Nursî’nin “manevî radyo” benzetmesiyle ifade ettiği bu derin hakikat, iman kardeşliğiyle zaman ve mekân sınırlarının aşıldığını haber verir.
- Fizik Ötesi Bir Yakınlık: Rabıta-i Kur’âniye Nedir?
“Rabıta-i Kur’âniye” yani Kur’an bağı; sadece Kur’ân okumakla değil, Kur’ân’ın imanî hakikatleri etrafında birleşen gönüllerin oluşturduğu mânevî ağdır. Bu bağ, coğrafyaya, zamana, mezhebe veya nesle bağlı değildir. Bu rabıta ile:
Bir mü’min Medine’deki bir sahabiyle aynı hakikati yaşar.
Anadolu’daki bir ihlas sahibi, Afrika’daki bir Kur’an talebesiyle aynı ruhu taşır.
Bu dünyada olan biri, berzahta bulunan bir ehl-i hakikatle gönül diliyle bağ kurabilir.
Tıpkı radyo dalgaları gibi görünmeyen, ölçülemeyen ama hissedilen bir frekans vardır. Bu frekans; iman, ihlas, sadakat ve muhabbet-i ilâhiye ile çalışır.
- Zaman ve Mekân Engel Değil, Vesile Olur
Modern dünyada mesafe tanımaksızın görüntülü görüşme mümkün olabiliyor. Peki, kalplerin ve ruhların konuşması için internet mi gerekir? Elbette hayır. Zira ruhlar zaman ve mekânla kayıtlı değildir. Bu hakikati, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle bildirir:
> “Ruhlar saf saf (gruplaşmış) ordular gibidir. Aralarında tanışanlar birleşir, tanışmayanlar ayrılır.”
(Buhârî, Enbiyâ 2; Müslim, Birr 159)
Bu hadis, ruhî bağın, maddî beraberlikten üstün olduğunu gösterir. Beraberce Kur’ân’a hizmet eden mü’minler arasında bu bağ, daha da derinleşir. Kalpler aynı ilâhî hakikate yönelmişse; zaman, mekân, coğrafya, hatta beden yokluğu bile sohbetin önünde engel değildir.
- Hakiki Sohbetin Kaynağı: İman ve Hakikat Ortaklığı
Gerçek sohbet, bedence bir araya gelmek değil; hakikatte buluşmaktır. Bugün bir Risale-i Nur talebesi, Barla’da, Kastamonu’da, Urfa’da yaşamış nur kahramanlarıyla aynı hakikati tefekkür ettiğinde, aslında sohbet halindedir. Zira aynı Kur’ân, aynı iman, aynı dava, aynı dert onları birleştirmektedir.
Nitekim Bediüzzaman şöyle der:
> “Birbirinden binler sene uzakta olan ehl-i hakikat, ruhen ve mânen görüşebilir. Çünkü hakikat birdir, birleşir.”
Bu birlikteliğin somut meyvesi; dua, tesbihat, mektuplaşma, eserlere kalben yönelme, salavat, hatıraları yaşatma gibi manevi bağlarla kendini gösterir.
- Manevî Radyo: Modernizmin Ötesinde Bir İletişim
“Radyo” benzetmesi tesadüfî değildir. Radyo, bir vericinin frekansını aynı ayarda bir alıcının yakalamasıyla sesin taşınmasını sağlar. Manevî radyo ise Kur’an merkezli, iman frekansında yayın yapan bir kalpten; aynı ihlas ve sadakatle ayarlanmış başka bir kalbe ulaşır. Ne kabloya ihtiyaç vardır, ne teknolojiye.
Bu yüzden:
Allah için dua ettiğiniz bir dostunuz, sizinle ruhen bağ kurar.
Sırf Allah rızası için yapılan bir hizmet, binler kalpte yankılanır.
Zahirde bir araya gelmeyen insanlar, Kur’ân merkezli aynı fikri savunurken, mânâ âleminde dostturlar.
- Uygulama: Bugünün Dağınıklığında Kalbî Birleşme
Dünya karışık, insanlar yalnız, kalpler dağınık. Fakat hâlâ Rabıta-i Kur’âniye mümkün ve elzemdir. Bir mü’minin diğer bir mü’mine ettiği dua, binler kilometre öteden kalbî bir teselli olabilir. Bir mü’minin Kur’an okurken duyduğu huşu, berzahtaki mübarek bir zatın ruhaniyetiyle bağ kurmasına vesile olabilir. İşte bu çağda manevî yalnızlıkların ilacı: Zamanı ve mekânı aşan imanî bağlardır.
Sonuç:
Manevî sohbet, yalnızca yüz yüze gelmekle olmaz. Hakikatte birleşen kalpler, zamana ve mekâna ihtiyaç duymaksızın birbirine muhatap olabilir. Kur’an ve iman hakikatleri etrafında toplanmış kalpler, manevî bir ağ oluşturur. Bu ağ, sadakat, ihlas ve niyetle çalışır. Bediüzzaman’ın “manevî radyo” tabiri, bugünün gürültülü ama ruhsuz iletişimi içinde manevî bir ferahlık ve derin bir gerçekliktir. Hakiki dostluk, maddede değil; kalpte, ruhta ve hakikatte yaşar.
Özet:
Bediüzzaman’a göre ehl-i hakikat arasında zaman ve mekân engel değildir. Kur’ân ve iman hakikatleri etrafında birleşen kalpler, “manevî radyo” gibi birbirleriyle irtibat kurabilir. Bu rabıta; ihlas, iman ve niyetle kurulur. Modern dünyada kalplerin yalnızlaştığı bir dönemde, bu manevî bağlara sarılmak ruhlarımızı diri tutmanın anahtarıdır. Sohbet, sadece sözle değil; kalplerin buluşmasıyla olur.