Sadık Rüyalar ve Kaderin Şeffaf Aynası
Sadık Rüyalar ve Kaderin Şeffaf Aynası
“Rüya-yı sadıka, kader-i İlahînin her şeyi ihata ettiğine bir hüccet-i kātıa hükmünde. Üstadımız binler tecrübe ile gördüğü gibi aynen bu vakıa dahi bizlere şuhud derecesinde kat’î ispat etti ki hâdisat, vücuda gelmeden evvel mukadderdir, malûmdur, muayyendir. Kader-i İlahînin mizanıyla geliyor diye bu rükn-ü imanîye bize gayet latîf ve kat’î bir numune oldu.”
Kastamonu Lâhikası
> Sadık rüyalar, gayb âleminden gelen nur pencereleridir; kaderin takdirini, vuku bulmadan önce insanın ruhuna fısıldayan İlahi bir ihsandır.
İnsanoğlu geleceği bilmek ister. Karanlık olan istikbale bir pencere aramak, fıtratının derinliklerinden gelen bir arzudur. Fakat bu pencere ne fala ne de kehanete açılır. O pencere, kaderin bir tecellisi olan sadık rüyalardır.
Kur’ân’da Hz. Yusuf’un rüyası (Yusuf, 4), Hz. İbrahim’in rüyası (Sâffât, 102), Hz. Peygamber’in (asm) Hudeybiye öncesi gördüğü rüya (Fetih, 27) bu hakikatin en sahih delilleridir. Rüya, kaderin henüz vücut bulmamış, fakat ilm-i İlâhîde var olan bir hâdiseyi, bir numune olarak insana göstermesidir.
Bediüzzaman’ın “rüya-yı sâdıka, kader-i İlâhînin her şeyi ihata ettiğine hüccet-i kātıa hükmündedir” sözü, sadık rüyaların kader inancını teyit eden gözle görünür birer şahit olduğunu ifade eder.
- Kader, Vukuattan Önce Bilinen ve Yazılmış Olandır
Sadık rüyalarda kişi, henüz yaşanmamış ama yaşanacak olayları bazen aynen, bazen sembollerle görür. Bu da gösterir ki:
O hâdiseler vücuda gelmeden önce ilm-i İlâhî’de sabittir, yazılmıştır, malûmdur.
İnsan görmeden önce Allah zaten bilmektedir.
Varlık âlemine gelen her şey, kader terazisinde tartılarak gelir.
Bediüzzaman, bu gerçeği “şuhûd derecesinde bir isbat” olarak değerlendirir. Çünkü rüyada görülen şeyin, aynen gerçekleşmesi, tesadüf ihtimalini imkânsız kılar.
- Sadık Rüyalar: İlahi Bilginin Lütfî Yansımaları
Fıkıh âlimlerinden İmam Nevevî, “Rüya, peygamberliğin kırk altıda biridir” hadisini şerh ederken şöyle der:
> “Sadık rüyalar, nübüvvetten bir cilve olarak ümmete açık bırakılmış gaybî bir lütuftur.”
İmam Mâturîdî ise kaderi, “Allah’ın ezelî ilmiyle her şeyi kuşatması” olarak tarif eder. Ona göre rüya, kaderin insana bilgi cihetinden yansıyan bir yönüdür.
İşte bu anlamda sadık rüyalar, Allah’ın takdir ettiği olayların henüz meydana gelmeden önce insana gösterilmesiyle:
Kaderin mutlaklığını isbat eder.
İmanın gayba olan yönünü kuvvetlendirir.
İnsan kalbini teslimiyete ve tevekküle sevk eder.
- Rüya ve Kaderin Hikmet Yönü: Teslimiyetin Derinliği
Bazı insanlar, kader inancını yanlış anladığı için “madem kaderde yazılmış, o hâlde biz niye sorumlu olalım” diye itiraz eder. Oysa rüya bu yanlış anlamayı düzeltir. Zira:
Rüyada gördüğümüz şey henüz yaşanmamıştır.
Biz o an hâlâ irade sahibiyizdir.
Ama sonra o olay gerçekleşince kaderin bilgisi de, iradenin mesuliyeti de yerli yerine oturur.
Yani kader, zorlayıcı değil, kuşatıcıdır; insanın iradesi ise kaderin içinde, ama onunla çelişmeyen bir hür iradedir.
- Rüya ve Tevekkül: Bilmek Değil, Güvenmek Esastır
Sadık rüyalar ne bir fal ne de geleceği kesin bilmenin aracı değildir. Onlar, yalnızca ilahi hikmetin bir cilvesi ve kulun gönlüne serpilen bir teslimiyet tohumudur.
Bediüzzaman bu rüya tecrübelerini “binler defa gördüm” diyerek yaşanmışlıkla teyit eder. Yani sadık rüyalar onun için ilmî bir argüman değil, şuhûdî bir delil, yani gözle görülen ve kalple hissedilen bir hakikattir.
Bu sebeple rüya ehline düşen:
Onu kaderin ilahi bir tecellisi olarak görmek,
Tevekkül, sabır ve teslimiyetle karşılamak,
Hayra yormak, korku değil ümitle bakmaktır.
Özet:
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin sadık rüyaları kader inancına bir “hüccet-i kātıa” olarak sunmasını; Kur’an ayetleri, hadis-i şerifler, kelam ve fıkıh âlimlerinin yorumlarıyla değerlendirdik. Sadık rüyalar, henüz vücuda gelmemiş olayların Allah katında takdir edildiğini, kaderin ilmî bir gerçek olduğunu gösterir. Bu da imanı gayba tahkiki bir şekilde bağlar. Rüyalar, birer kehanet değil; birer hikmet penceresi, birer iman kuvvetlendirici delil ve kaderin zarif tecellileridir.