Medeniyetin İmtihanı: Dün, Bugün ve Gelecek
Medeniyetin İmtihanı: Dün, Bugün ve Gelecek
İnsanoğlunun varoluşundan bu yana süregelen bir arayışı vardır: daha iyi, daha gelişmiş, daha “medeni” bir yaşam. Ancak medeniyetin tanımı, her devirde ve her kültürde farklı şekillerde yorumlanmıştır. Kimi zaman maddi refah, kimi zaman bilimsel ilerleme, kimi zaman da ahlaki erdemler medeniyetin mihenk taşı sayılmıştır. Günümüzde ise bu tanım, derin bir sorgulama ve ibretlik bir muhasebe gerektirmektedir.
1929 yılındaki bir iktibasda, “Allah’ı da, Sultanı da tahtından indirdik!” sözüyle zihinleri sarsıyor.
Bu ifade, sadece siyasi bir değişimin değil, aynı zamanda köklü bir zihniyet dönüşümünün, hatta bir kopuşun ilanıdır. Geleneksel değerlerin, manevi referansların ve toplumsal nizamın sorgulandığı, yer yer reddedildiği bir döneme işaret ediyor.
Peki, bu “indirme” eylemi gerçekten özgürleşmeyi mi getirdi, yoksa yerine doldurulması zor boşluklar mı bıraktı?
Bu soru, asıl ibret alınması gereken noktadır. Şayet manevi dayanaklar bir kenara itilir, salt akıl ve maddeci bir dünya görüşü egemen kılınırsa, bu durum beraberinde ne tür bir toplum ve insan modeli getirecektir?
“Bunların dünü buydu, bugün ne bekliyorsunuz?” sorusu, geçmişteki radikal kopuşların, günümüzdeki ve gelecekteki sonuçlarına dair derin bir tefekkür davetidir.
*”İnsanlığın Geldiği Durum” başlığı altında, meşhur üç maymun figürünü çarpıcı bir metaforla yeniden yorumluyoruz.
Eskiden “görmedim, duymadım, konuşmadım” tavrı, belki de bir hikmeti, olumsuzluklardan sakınmayı veya çatışmadan kaçınmayı temsil ediyordu. Ancak şimdiki maymunlar, gözlerini, kulaklarını ve ağızlarını parayla kapatmış durumdalar. Bu, modern insanın düştüğü en büyük tuzaklardan birine işaret ediyor: Materyalizmin esareti. Bilginin, hakikatin, ahlakın önüne geçirilmiş çıkar ve menfaat düşkünlüğü. Para, bir araç olmaktan çıkıp, adeta bir amaç haline gelmiş, insanların vicdanını, basiretini ve konuşma cesaretini susturmuştur. Bu durum, bizi kime dönüştürüyor? Paranın kölesi olan bir toplum, nasıl bir medeniyet inşa edebilir?
*Mehmet Akif Ersoy’un sözleri ise medeniyet tanımını radikal bir şekilde sorgulatıyor: “Medeniyet açmaksa bedeni; hayvanlar insanlardan daha medeni…”
Bu söz, modernleşme adı altında yaşanan ahlaki yozlaşmaya, özellikle de kadın bedeninin metalaşmasına ve mahremiyetin hiçe sayılmasına yönelik bir eleştiridir.
Akif, medeniyeti sadece dış görünüş, giyim kuşam veya serbestlik olarak anlayanlara, gerçek medeniyetin özünde ahlak, edep ve insani değerler olduğunu hatırlatır.
Eğer bir toplum, bedenin teşhirini ilerleme sayıyorsa, o zaman insanı diğer canlılardan ayıran temel vasıflarını yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Zira hayvanlar bile fıtratları gereği belirli bir örtünme ve mahremiyet içindedir. Bu söz, bizi medeniyetin özünü yeniden düşünmeye, ilerlemeyi sadece maddi kazanımlarla değil, manevi ve ahlaki yükselişle birleştirmeye davet ediyor.
*Atilla İlhan’ın “Türkiye’de bir hain kontejanı var. Bu nüfusun yüzde 10’udur… Türk aydını dediğimiz bazı kişiler batının manevi ajanıdır…
Bu ülkeyi iki yüz yıldır, aydınlar batırıyor, halk kurtarıyor…” sözleri ise, tarihimizdeki iç çatışmalara ve aydın-halk ikilemine dikkat çekiyor. İlhan, ülkenin ilerlemesini engellediğini düşündüğü, Batı taklitçisi ve halktan kopuk bir “aydın” kesimine eleştiri getiriyor. Bu sözler, maneviyatın ve milli kimliğin önemine dikkat çeker. Gerçek aydın, halkının değerlerine yabancılaşan değil, onlarla hemhal olup, milletinin özünden gelen güçle ilerleyen kişidir.
İlhan’ın bu sert tesbiti, halkın sağduyusuna ve direnme gücüne duyduğu inancı da gösterir.
Tüm bu sözlerin ortak paydası, modernleşme adı altında yaşanan kimlik krizleri, manevi boşluklar ve ahlaki erozyondur. Dünden bugüne uzanan çizgide, “Allah’ı tahttan indirme” cesaretiyle başlayan süreç, paranın gözleri kör ettiği, bedenin metalaştığı ve sözde aydınların halkından koptuğu bir tabloyu gözler önüne seriyor. Ancak bu tablo, bir teslimiyet değil, bir uyanış çağrısıdır. Geçmişteki hatalardan ders çıkararak, gerçek medeniyetin ancak manevi değerlerle, ahlakla, hakikatle ve milletin fıtri kimliğiyle harmanlandığında inşa edilebileceğini idrak etme vaktidir. Bilim ve teknolojinin nimetlerinden faydalanırken, insanı insan yapan ruhu, vicdanı ve ahlakı asla göz ardı etmemek gerekir. Geleceğin medeniyeti, dün yapılan hatalardan ibret alan, bugünün savrulmalarına dur diyebilen ve yarını hikmetle inşa edebilenlerin omuzlarında yükselecektir.
Özet:
Yukarıdaki makale, medeniyetin tanımını, insanlığın geldiği noktayı ve bu süreçteki manevi ve ahlaki erozyonu sorgulamaktadır. Refik Ahmet Sevengil’in “Allah’ı ve Sultanı tahttan indirme” söylemiyle başlayan zihniyet dönüşümü, Atilla İlhan’ın aydın eleştirisiyle genişlerken, paranın insanı köleleştirdiği ve Mehmet Akif Ersoy’un medeniyet anlayışını sorgulayan sözleri ile ahlaki yozlaşmaya dikkat çekilmektedir. Makale, gerçek medeniyetin sadece maddi ilerleme ile değil, aynı zamanda manevi değerler, ahlak ve milli kimlikle inşa edilebileceğini anlatarak, geçmişten ders çıkarıp geleceği hikmetle şekillendirme çağrısında bulunmaktadır. Modernleşme sürecindeki savrulmalardan ibret alınması ve hakiki değerlere dönüşün önemi üzerinde durulmaktadır.