Zamana Karşı Siper: İman-ı Tahkikînin Yüce Vazifesi

Zamana Karşı Siper: İman-ı Tahkikînin Yüce Vazifesi

“Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek, pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü’min, çok mü’minlere bir nokta-i istinad olur ki şuursuz olarak avam-ı mü’minîn o iman-ı tahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek kuvve-i maneviyeleri kırılmaz, dalaletlere karşı dayanırlar.”
Barla Lâhikası

Zaman, sadece saatlerin akışı değildir; zihniyetlerin, değerlerin ve inançların da değişim alanıdır. Her devir kendi hastalıklarını, kendi fırtınalarını beraberinde getirir. İşte böyle bir dönemde, ayakta kalmak sadece bireysel bir mesele değildir; bilakis başkalarına da istinad olacak sağlam bir duruş sergilemek gerekir. Bu ise “iman-ı tahkikî” ile mümkündür.

Bediüzzaman Said Nursî’nin şu tesbiti tam da bu hakikatin özüdür:

> “Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek, pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü’min, çok mü’minlere bir nokta-i istinad olur.”

İman-ı Taklidî ile İman-ı Tahkikî Arasındaki Fark Nedir?

İman-ı taklidî, delilsiz, sorgulamadan kabul edilen, çoğunlukla çevre veya gelenekten alınan imandır. Temelsiz binaya benzer; sarsıntıda yıkılır.

İman-ı tahkikî ise delil ve düşünceye, bilgi ve tefekküre dayanan, sağlam ve şuurlu bir imandır. Kökleri derindedir; fırtınaya dayanır.

İman-ı tahkikî sahibi kişi, inandığı hakikati hem bilir, hem anlar, hem de yaşar. Kalbindeki inanç, aklıyla meşveret eder, vicdanıyla yoğrulur. Bu imanın lezzeti farklı, kuvveti ayrıdır.

Zamanın Hastalığı: Şüphe, Deizm, Anlamsızlık

Günümüz, bilgi çağından çok bir belirsizlik çağıdır. Bilgi artmış, fakat anlam azalmıştır. İnançsızlık moda, dindarlık sıradanlıkla karıştırılmıştır. Genç zihinler, ekranlardan akan şüphe tohumlarıyla sarsılmakta; kalpler, hız ve haz girdaplarında yorgun düşmektedir.

İşte böyle bir zamanda tahkikî iman; bir kandil, bir sığınak, bir noktayı istinad olmaktadır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “Şuursuz olarak avam-ı mü’minîn o iman-ı tahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek kuvve-i maneviyeleri kırılmaz, dalaletlere karşı dayanırlar.”

Yani bazı insanlar bilerek, bazıları ise sezgisel olarak; kuvvetli iman sahiplerinin huzur veren duruşuna yaslanır, onların sağlamlığıyla kendi imanı ayakta kalır.

Tahkikî İman Bir Nur, Bir Dayanak, Bir Hizmettir

Tahkikî imanı taşıyan kişi:

Kendi dünyasında sarsılmaz bir istikamet sahibi olur.

Toplumda manevî direnci artıran bir dayanak olur.

Dua, tefekkür ve ilimle adeta manevî bir mürşit hâline gelir.

Bu yönüyle iman-ı tahkikî sahibi olmak, sadece kişisel bir meziyet değil; ümmete bir emanet, zamana karşı bir şahitlik ve genç zihinlere bir rehberliktir.

Tahkikî İman Nasıl Kazanılır?

  1. Kur’anî ve aklî delilleri öğrenmek: Allah’ın varlığına, birliğine, ahirete, peygamberliğe dair isbatları okuyup anlamak.
  2. Risale-i Nur gibi tahkikî kaynakları ciddi okumak: Risaleler, modern şüphelere karşı inancı akılla savunan nadir eserlerdendir.
  3. Tefekkür ve murakabe alışkanlığı kazanmak: Her gün birkaç dakika yaratılış üzerine düşünmek.
  4. Salihlerle sohbet, sağlam ilmî çevre: Zayıf imanı güçlendiren en büyük unsur, imanlı insanlarla kurulan dostluklardır.

Sonuç: İman-ı Tahkikî Sadece Bir Kurtuluş Değil, Bir Kurtarıcıdır

Bugün, sadece imanlı olmak yetmez. Sağlam, şuurlu, delilli ve derin bir imana sahip olmak gereklidir. Çünkü sarsıntılar büyük, saldırılar ince ve sinsidir. Tahkikî iman ise bu zamanda bir manevî zırh, bir fikir kalesi ve bir ışık feneri gibidir. Kendini kurtaran, başkalarına da siper olur.

İşte bu sebeple tahkikî iman sahibi olmak, sadece bir fazilet değil; çağımızın en büyük vazifesi hâline gelmiştir.

Özet:

Bu makalede Bediüzzaman Said Nursî’nin Barla Lâhikası’nda geçen “iman-ı tahkikî” vurgusu açıklanmıştır. Taklidî iman yüzeysel ve zayıf iken, tahkikî iman sağlam ve kalıcıdır. Bu zamanda, şüphe ve anlamsızlık dalgaları karşısında tahkikî iman, sadece birey için değil, toplum için de bir dayanak noktasıdır. Bu imanı taşıyan kişiler, başkalarının maneviyatına da destek olur. Bu sebeple tahkikî iman, zamanımızın en büyük ihtiyacı ve vazifesidir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025