Vahdetin Gücü: Birlikten Gelen Hayat
Vahdetin Gücü: Birlikten Gelen Hayat
“Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârane ittihat gittiği vakit, manevî hayat da gider.
وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَ تَذْهَبَ رٖيحُكُمْ
işaret ettiği gibi tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.”
Barla Lâhikası
Hayat, yalnızca biyolojik bir süreç değildir. Gerçek hayat, insanın manevî yönüyle, duygusal ve zihinsel derinliğiyle şekillenir. Bu hayat, bir bütünlük içinde, bir arada hareket eden insanların oluşturduğu kolektif bir kuvvetle anlam kazanır. Vahdet, bu hayatın temel kaynağıdır; bir araya gelmenin, bir olmaktan doğan güçlü bir manevi bağdır.
Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası’nda bu hakikati şu şekilde ifade eder:
> “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârane ittihat gittiği vakit, manevî hayat da gider.”
Burada bahsedilen vahdet (birlik) ve ittihad (birleşme), yalnızca bireysel anlamda değil, toplumsal düzeyde de hayatın mayasıdır. Bu, sadece maddi değil, manevi bir durumdur. Toplumların, milletlerin, insanlık tarihinin en büyük gücü, birliğinden doğar. Birlik bozulursa, hayat da zayıflar.
Vahdetin Gücü: Birleşen Kalpler, Kuvvetli Toplumlar
İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri, birlik duygusudur. İnsan, yalnızca varlık olarak değil, sosyal bir varlık olarak hayat bulur. Toplumlar, bir araya gelerek bir bütün oluştururlar. Bu birlik, mânâî bir bağdır; bir araya gelen kalplerin oluşturduğu bir kuvvet alanıdır. İslam tarihinde de bu birlik, toplumun manevî gücünü oluşturmuş, büyük medeniyetlerin temelleri de burada atılmıştır.
İslam’ın emirlerinden biri olan “Tesanüd” (yardımlaşma ve dayanışma) da bu birliğin özüdür. Ancak bu birlik, sadece bir grup insanın bir arada bulunması değil, aynı zamanda onların ruhsal, ahlâkî ve manevi bir uyum içinde olmalarıdır. Bir toplumun gerçek gücü, fikir birliği ve moral birliğinden doğar. Birlik güçlüyse, toplum da güçlüdür.
Vahdetin Bozulması: Dağılma ve Zayıflama
Bediüzzaman Said Nursî, “İmtizaçkârane ittihat” (güçlü birleşme) bozulduğu takdirde, manevî hayatın kaybolacağını söyler. İttihat ve vahdetin zayıfladığı her an, toplumun içindeki manevi kuvvet de aşındığından, bireylerin ruhsal güçleri de düşer. Bunun anlamı şudur:
> “وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَ تَذْهَبَ رِيحُكُمْ” (Âl-i İmrân, 3:103)
“Birbirinizle çekişmeyin, sonra başarısız olur ve rüzgârınız (gücünüz) gider.”
Burada vurgulanan, birliğin bozulması sonucu meydana gelen zaaf ve zayıflamadır. İnsanlar arasındaki çekişme, ayrılıklar, fikir çatışmaları toplumu sarsar, iç huzuru bozar. Bu, bir arada olmanın, birlikte hareket etmenin manevî gücünü kaybetmek demektir. Her birey, birliğin temeliyle bağlandığı sürece güçlüdür; fakat bu bağ kırıldığında, bireysel güç de zayıflar.
Birliğin Bozulmasının Toplum Üzerindeki Etkileri
- Toplumsal Çöküş: Bir toplumun manevî temelleri, birliğin sağlamlığına bağlıdır. İttihad bozulduğunda, iç huzur bozulur. Toplumda güven kaybolur, insanlar arasındaki dayanışma dağılır. Zamanla, toplumsal huzursuzluk, çöküş ve dağılma başlar.
- Bireysel Zayıflama: Birlikten doğan kuvvet, aynı zamanda bireylerin güç kaynağıdır. Toplumdan kopan, ayrışan bireylerin, manevi gücü de azalmaya başlar. Sonunda, bu zayıflama hem toplumun hem de bireylerin varlıklarında belirgin hale gelir.
- Kültürel Bozulma: Bir toplumda birlik bozulduğunda, kültürel değerler de kaybolur. İnsanın manevi birliği, kültürel bağların da devamını sağlar. Bu birliğin zayıflaması, kültürel erozyona yol açar, geçmişin mirası kaybolur.
- Felsefi ve İdeolojik Ayrışmalar: Birlikten kopmuş toplumlar, kendi içlerinde farklı ideolojik çatışmalar yaşar. Felsefi ayrılıklar, toplumu parçalar. Bu durum, toplumu zayıflatan bir diğer etkendir.
Birliği Korumanın Yolu: Maneviyat, İttihad ve Tesanüd
İttihadın, sadece fiziksel değil, manevi bir birleşme olduğu unutulmamalıdır. Bediüzzaman Said Nursî’nin işaret ettiği gibi, gerçek bir birlik, müminlerin kalplerinin birleşmesidir. Bir toplumun güçlenmesi, yalnızca onun dış yapısal birleşmesinden değil, manevi yapısının da kuvvetli olmasından geçer.
Birliği korumak için:
Fikir birliği: Ortak idealler etrafında birleşmek.
Manevî bağlar: Birlik, manevi anlamda da derinleştirilmelidir. Dua, zikir, ortak ibadetler bu birliği pekiştirebilir.
Özveri ve dayanışma: Her birey, toplumun genel menfaatini kendi menfaatinin önünde tutmalıdır.
Egoizmden uzaklaşma: Ayrılıklar, egolar yüzünden büyür. Birlik, egoların bir kenara bırakılmasıyla sağlanır.
Sonuç:
Hayatın kaynağı, vahdet ve ittihaddır. Bu iki kavramın zayıflaması, sadece bireylerin değil, bütün toplumların manevî gücünü yok eder. İttihat gittiği zaman, manevî hayat da kaybolur. Toplumlar, güçlü bir birlikle yükselir; dağılmak ve ayrılmak ise onları zayıf kılar. Birlik, güçtür; parçalanmak ise zayıflıktır. Aynı zamanda, her birey, toplumun bir parçası olarak kendi gücünü de kazanır.
İman, birlik ve dayanışma temelinde şekillenen güçlü toplumlar, sadece fiziksel değil, manevi olarak da sağlıklı olur. Bu sebeple, herkesin görevi, toplumsal birliği korumak, maneviyatı güçlendirmektir.
Özet:
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin Barla Lâhikası’nda geçen “hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir” ifadesi üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. Vahdet ve ittihat, sadece bireysel değil, toplumsal hayatta da manevî gücün kaynağıdır. Birlik bozulduğunda, toplumun gücü ve huzuru kaybolur. Bu sebeple, birlik ve dayanışmayı korumak, toplumları sadece fiziksel değil, manevi olarak da güçlendirir.