Salavat: Rahmetin Yolu, Ümmetin Vefası

Salavat: Rahmetin Yolu, Ümmetin Vefası

“Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma salavat getirmek, tek başıyla bir tarîk-i hakikattir. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm nihayet derecede rahmete mazhar olduğu halde, nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir. Çünkü Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm bütün ümmetinin dertleriyle alâkadar ve saadetlerine nasibedardır. Nihayetsiz istikbalde, ebedü’l-âbâdda nihayetsiz ahvale maruz ümmetinin bütün saadetleriyle alâkadarlığının ihtiyacındandır ki nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir.”
Barla Lâhikası

İnsan, dünyaya muhtaç doğar; bedeni gıdayla, ruhu ise imanla, sevgiyle, duayla beslenir. Kalbin ve ruhun en derin ihtiyaçlarından biri de, Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma duyulan bağlılığı ifade etme arzusudur. Bu bağlılığın en özlü, en yüce, en bereketli ifadesi ise salavattır.

Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası’nda salavatın sıradan bir dua değil, bizzat bir hakikat yolu olduğunu şöyle beyan eder:

> “Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma salavat getirmek, tek başıyla bir tarîk-i hakikattir.”

Bu ifade, salavatın sadece faziletli bir zikir değil; başlı başına bir manevî yol, bir vuslat vasıtası, bir hakikat kapısı olduğunu gösterir. Öyle ki, bir kul sadece salavatla bile hakikate yaklaşabilir, kalbini nurlandırabilir.

Rahmete Mazhar Olanın Salavata Olan İhtiyacı

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah’ın en sevgili kulu, rahmetinin en büyük mazharıdır. Ancak buna rağmen, O’nun dahi salavata ihtiyaç duyması, bu zikrin büyüklüğünü ve sırlarını gösterir.

Bediüzzaman bu ihtiyacı şöyle açıklar:

> “Çünkü Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm bütün ümmetinin dertleriyle alâkadar ve saadetlerine nasibedardır.”

Evet, o zât (s.a.v.) sadece kendi zamanındaki insanların değil, kıyamete kadar gelecek bütün ümmetinin saadetiyle ilgilidir. Her bir müminin derdiyle dertlenen, her bir kalbin kurtuluşuna sevinç duyan bir peygamberin, ümmetinin hallerinden doğan rahmet ihtiyacı, salavatla takviye edilir.

Nihayetsiz İstikbalin Şefkati: Sonsuz Bir Alâka

> “Nihayetsiz istikbalde, ebedü’l-âbâdda nihayetsiz ahvale maruz ümmetinin bütün saadetleriyle alâkadarlığının ihtiyacındandır ki nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir.”

Bu cümle, zaman ve mekân üstü bir gerçeği nazara verir: Resulullah (s.a.v.), sadece dünya hayatında değil, ebedî âlemde de ümmetinin halleriyle ilgilidir. Ümmetinin ebedî saadeti için dua etmeye devam eder. Bu şefkatin mukabilinde ümmeti de onu unutmaz, ona salavat getirir.

Salavatlar, işte bu sonsuz şefkate bir teşekkürdür. Kulun, Rabbinden Resulü için rahmet dilemesidir. Aynı zamanda kendi nefsine de şefkat etmesidir. Çünkü Peygamber’e edilen dua, Allah’ın rahmetiyle kulun da kalbine döner.

Salavat: Zikirlerin En Derin, En Bereketli Olanı

Salavat, sadece bir dua değil; aynı zamanda bir zikir, bir vefa, bir bağlılık ve bir yükseliştir. Çünkü:

Allah da melekleriyle birlikte salavat getirir (Ahzâb 56).

Salavat getirenin duası kabul edilir.

Salavat, günahları siler, kalbi yumuşatır, rahmeti celbeder.

Salavat, gafletten korur, Resûlullah’ın manevi şefkatine bağlar.

Her “Allâhümme salli alâ Muhammed” dediğimizde, biz sadece bir dua etmiyoruz; aynı zamanda Resulullah’a bağlılığımızı tazeliyor, rahmetin içine dahil oluyor, kendimize de manevî bir ilac sunmuş oluyoruz.

Sonuç: Salavatla Yükselmek

Bir müminin en büyük nasibi, Resûlullah’a olan bağlılığı ölçüsündedir. O’nu sevmek, izinden gitmek, davasına omuz vermek ve salavatlarla şefkatini tazelemek… Bunlar, dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır.

Salavat getirmek, dilin zikri, kalbin sevgisi ve ruhun kemâlidir. Her salavat, Resulullah’a bir selam, bir bağlılık yeminidir. Ve bu bağlılık, bizi hakikatin yolcusu yapar. Çünkü o Zât (s.a.v.), hakikatin ta kendisidir.

Özet:

Bu makalede, Bediüzzaman’ın Barla Lâhikası’nda geçen salavatla ilgili beyanları esas alınarak, salavatın mahiyeti açıklanmıştır. Salavat, sadece bir dua değil, bir hakikat yolu, bir manevî terakki vesilesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ümmetinin her zaman ve her hâliyle ilgilendiği için salavata ihtiyaç duymaktadır. Salavat, bu sonsuz alâkaya bir şükran, bir vefa ve bir şifa kaynağıdır. Salavatla hem Resulullah’a yaklaşılır, hem de kulun kendi kalbi arınır ve yükselir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025