Şahsiyetçilikten Şahs-ı Manevîye

Şahsiyetçilikten Şahs-ı Manevîye

“Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı.”
Kastamonu Lâhikası

Şahsiyetçilikten Şahs-ı Manevîye: Bu Zamanın Ruhu ve Cemaatin Hikmeti
Kastamonu Lâhikası’nın Işığında Ferdiyetin Sınırı, Cemaatin Gücü

Giriş:

Her çağın bir dili, bir ruhu, bir karakteri vardır. Ferdiyetin ön planda olduğu bazı dönemlerde lider şahsiyetler öncülük etmiş; bazı çağlarda ise cemiyet ve topluluklar belirleyici olmuştur. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Bu zaman cemaat zamanıdır” tesbiti, sadece sosyal bir yorum değil; aynı zamanda bir iman ve hizmet stratejisi, hatta bir manevî istikamet ölçüsüdür. Çünkü bu zaman, bireyin şahsî kuvvetiyle değil, imanlı toplulukların şahs-ı manevîsi ile İslam’a hizmetin taşındığı bir zamandır.

  1. Şahs-ı Manevî Nedir?

Bediüzzaman’ın kullandığı “şahs-ı manevî” tabiri; bir topluluğun, cemaatin, hizmet ehlinin ortak aklı, ortak vicdanı ve ortak ruhudur. Yani bir cemaatin içinde fertlerin değil, hakikat ve niyet birliği içinde şekillenen kolektif ruhun taşıdığı değerdir. Bu yaklaşım, İslam’ın “şûra” ve “cemaat” ruhuyla tam bir uyum içindedir.

Kur’ân şöyle buyurur:

> “Onların işleri aralarında danışma iledir.” (Şûrâ, 42/38)
“Allah’ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın; ayrılığa düşmeyin.” (Âl-i İmrân, 3/103)

Bu ayetler, ferdî başına buyrukluğu değil; istişareyle, ortak ruhla hareket etmeyi öğütler. Şahs-ı manevî işte bu ruhun adıdır.

  1. Ferdiyetin Tehlikeleri: Şöhret, Enaniyet ve İfrat

Bu asırda ferdiyetin öne çıkması, birçok ahlâkî ve sosyal bozulmaya sebep olmuştur. Lider merkezli düşünme, şahısların putlaştırılması, hizmetlerin bile kişiler etrafında dönmesi gibi zaaflar, cemaat ruhunu zedelemekte, hatta zamanla hizipçiliğe ve fitneye yol açmaktadır.

Bediüzzaman şöyle der:

> “Şahsî makam, şahsî meziyet, hatta velâyet dahi bu zamanda şahs-ı manevînin hükmüne geçemez.”

Çünkü ferdî bir şahsiyet ne kadar zeki, ne kadar takvalı olursa olsun; fani, sınırlı ve beşeridir. Hâlbuki şahs-ı manevî, süreklidir, istikrarlıdır ve en önemlisi bir kişinin hatasıyla çökmez.

  1. Bu Zamanda Hizmetin Formu: Cemaatin Hikmeti

Günümüzde dinî ve ahlâkî değerlerin küresel ölçekte saldırıya uğradığı bir ortamda, bireysel hizmetlerin etkisi sınırlıdır. Bu sebeple Kur’an hizmeti, iman kurtarma faaliyeti, tebliğ ve irşat gibi büyük davalar; ancak cemaat ruhuyla, şahs-ı manevînin bereketiyle omuzlanabilir.

Risale-i Nur hizmeti de bu anlayışla yürütülür. Hoca merkezli değil; eser merkezli, şahıs değil; hakikat odaklı bir hizmet modeli önerilir. Herkes ferdî olarak çalışır, ama ruhen ve gaye ortaklığıyla büyük bir manevî vücut oluşturur. Bu da ihlası, sadakati, devamlılığı temin eder.

  1. Şahs-ı Manevînin Bereketi ve Koruyuculuğu

Şahs-ı manevîde sorumluluk dağıtılmıştır. Hizmet yükü birkaç kişinin omzunda değil, herkesin kalbinde taşınır. Aynı zamanda bir kişi hata etse, şahs-ı manevî onu düzeltir. Yani bir topluluğun içindeki ortak bilinç, fertleri denetleyen ve yönlendiren içtimaî bir vicdan hâline gelir.

Tarih boyunca büyük cemaatlerin istikamet üzere kalmasının, içlerinden salih liderlerin yetişmesinin ve hizmetlerinin kemal bulmasının en büyük sebebi bu ortak manevî ruh olmuştur. Fertler ölümlüdür; fakat şahs-ı manevî devam eder. Aynı karınca misali: biri ölür, diğerleri görevi devralır; sistem çökmez.

  1. Bugünün Dünyasında Uygulama: Enaniyet Değil, İttihad Zamanı

Modern çağın “benlik” merkezli felsefesi, insanları yalnızlaştırdığı gibi hizmetleri de parçalamaktadır. Bu zaman, sosyal medya şöhretleri, “kanaat önderi” enaniyetleri, küçük cemaatler içinde bile “lider odaklı” sapmalarla doludur. Bediüzzaman bu gidişata karşı güçlü bir ikazdır:

> “Şahs-ı manevî nazara alınmalı; ferdî ve fânî şahsın mahiyeti nazara alınmamalı.”

Yani kişi değil; dava, şahıs değil; hakikat esas alınmalıdır. Bu yaklaşım, hem İslamî birlik hem uzun vadeli istikamet açısından zaruridir.

Sonuç:

Bu zaman, ferdî dâhilerin değil, manevî cemaatlerin zamanıdır. En büyük makam, ortak imana dayalı hakikat birliğidir. Bediüzzaman’ın “şahs-ı manevî” vurgusu, hem Kur’anîdir, hem sosyolojik olarak isabetlidir, hem de hizmetlerde fani şahıslara bağlanmaktan doğan tüm tehlikeleri bertaraf edecek kadar isabetlidir. Cemaat ruhunu, istişareyi, ihlası ve ortak aklı önceleyen bu yaklaşım, hizmetin uzun ömürlü ve istikametli olmasının da temel anahtarıdır.

Özet:

Bediüzzaman’a göre bu zaman, cemaat zamanıdır; hizmetin değeri ferdî meziyetten değil, şahs-ı manevîden gelir. Kişi fânidir, ama hakikat ve dava bâkîdir. Cemaatin ortak vicdanı, istikameti ve istişaresi; ferdî dehâdan üstündür. Şahsiyetçiliğin, enaniyetin ve lider saplantısının arttığı bu çağda, manevî bir cemaat ruhuna sarılmak; hem Kur’an’ın emridir, hem de hizmetin selametidir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025