Ruhun Sırrı: Yaratılmış Bir Emrî Cevherin Derinliklerine Yolculuk

Ruhun Sırrı: Yaratılmış Bir Emrî Cevherin Derinliklerine Yolculuk

“Sual: Sa’d-ı Taftazanî, biri hayvanî diğeri insanî olmak üzere ruhu ikiye taksim ettikten sonra “Mevte maruz kalan yalnız ruh-u hayvanîdir, ruh-u insanî ise mahluk değildir ve onun ile Allah beyninde nisbet ve sebep yoktur, ceset ile kaim olmayıp müstakill-i bizzattır.” demesinin sebebi ve izahı?..

   Elcevap: Sa’d-ı Taftazanî’nin

اَلرُّوحُ الْاِنْسَانِيَّةُ لَيْسَتْ مَخْلُوقَةً

demesi; 

قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّٖى

sırrıyla –beka-yı ruh bahsinde beyan edildiği gibi– ruhun mahiyeti; zîhayat bir kanun-u emr, zîşuur bir âyine-i ism-i Hay, zîcevher bir cilve-i Hayat-ı Sermedî olduğundan mec’uldür. Bu cihetle mahluktur denilemez. Fakat Sa’d, Makasıd ve Şerhü’l-Makasıd’da bütün muhakkikîn-i İslâm’ın icmaına ve âyât ve ehadîsin nususuna muvafık olarak “O kanun-u emr, vücud-u haricî giydirilmiş sair mahlukat gibi mahluk ve hâdistir.” demiştir. Sa’d’ın ezeliyet-i ruha kail olmadığına bütün âsârı şahittir.

لَيْسَتْ بَيْنَهَا وَ بَيْنَ اللّٰهِ نِسْبَةٌ

demesi, hulûl gibi bâtıl bir mezhebin reddine işarettir. Hayvanatın ruhları dahi bâkidir, kıyamette yalnız cesetleri fena bulur. Mevt ise fena değil belki alâkanın kesilmesidir.”
Barla Lâhikası

İnsanın en kadim ve en derin sorularından biri şudur: “Ben kimim?” Bu soru sadece et, kemik ve sinirlerden oluşan maddî bir varlığın tanımı değil; onun içinde gizlenen, duyan, düşünen ve ebedi olana yönelen “ruh”un mahiyetine dair bir arayıştır.

İşte bu noktada İslam âlimlerinin ve kelamcıların yaptığı izahlar, ruhun yaratılışı, bekası, vazifesi ve Allah ile olan irtibatı gibi konularda derin fikirler sunar. Bu açıdan büyük İslam âlimlerinden Sa’duddin Taftazânî’nin görüşü ve onu değerlendiren Bediüzzaman Said Nursî’nin açıklaması, ruhun mahiyetine dair eşsiz bir bakış açısı kazandırır.

Ruhi Hayvanî ve Ruhi İnsânî: İki Katmanlı Bir Yapı

Taftazânî, ruhu ikiye ayırır:

  1. Ruh-u Hayvanî: Bedene hayat veren, canlılık fonksiyonlarını idare eden enerji ve faaliyet merkezi. Bu ruh, ölümlüdür; bedene bağlıdır. Mevte maruz kalan da budur.
  2. Ruh-u İnsânî: Düşünen, hisseden, hakikati kavrayan, mânevî sorumluluğu taşıyan esas “ben”dir. Bu ruh, cesetle kaim değildir, kendi başına varlık sahibidir ve bekaya mazhar bir latîfedir.

İşte Bediüzzaman bu ayrımı teyit ederken, ruh-u insânînin Allah ile bir sebep-sonuç ilişkisine değil, emrî bir ilişkiye sahip olduğunu vurgular.

Ruh Mahluk mudur? Değil midir?

Taftazânî’nin “الروح الإنسانية ليست مخلوقة” (İnsan ruhu mahluk değildir) sözünü açıklayan Bediüzzaman, bu ifadenin mecazi ve istisnaî bir anlam taşıdığını belirtir. Çünkü:

> “Ruhun mahiyeti; zîhayat bir kanun-u emr, zîşuur bir âyine-i ism-i Hay, zîcevher bir cilve-i Hayat-ı Sermedî olduğundan mec’uldür. Bu cihetle mahlûktur denilemez.”

Yani ruh, maddeye bağlı bir varlık değil; Allah’ın “emr” âleminden gelen, maddeden münezzeh, hayatı doğrudan taşıyan bir cevherdir. Dolayısıyla onun yaratılmışlığı, madde gibi değildir. Ama yine de hakikatte Allah’ın kudretiyle yaratılmış bir varlıktır. Çünkü:

> “Taftazânî, Makasıd ve Şerhu’l-Makasıd’da bütün muhakkikîn-i İslam’ın icmaına muvafık olarak ruhun da mahluk olduğunu beyan etmiştir.”

Bu açıklama, hem ruhun ulvî yönünü yüceltir hem de onu ilahlaştırma (hulûl, ittihad gibi) batıl inançlardan arındırır.

“Leysâ beynahâ ve beyne’llah nisbe” Ne Demektir?

Taftazânî’nin “ليس بينها وبين الله نسبة” (Ruh ile Allah arasında nisbet yoktur) demesi, ruhun Allah’ın bir parçası olmadığını, hulûl (Allah’ın mahlukta yerleşmesi) gibi bâtıl felsefî görüşlerin reddini ifade eder. Allah, mahlukattan münezzehtir. Ruh O’ndan gelmiştir, fakat O’nunla aynı değildir. Bu, tevhid inancının korunması adına zaruri bir vurgudur.

Hayvanların Ruhları da Bâkidir

Bediüzzaman bu noktada dikkat çekici bir açıklama daha yapar:

> “Hayvanatın ruhları dahi bâkidir, kıyamette yalnız cesetleri fena bulur. Mevt ise fena değil belki alâkanın kesilmesidir.”

Yani ölüm, bir yok oluş değil; bir ayrılıştır, bir âlemden diğerine geçiştir. Ruh, bu geçişte varlığını korur. Bu, insanın da hayvanın da ruhunun yok olmadığını; bilakis ebedî bir düzen içinde yaşamaya devam ettiğini gösterir.

Ruhun Hakikatini Bilmek, Kendini Bilmek Demektir

Ruh, görünmeyen ama her şeyi gören bir nurdur. Bedende bir misafir değil, esas sâhiptir. Onun farkına varmak; insanın kendi hakikatine dönmesidir. Ruhun mahiyetini idrak eden insan, hayatın anlamını, ölümün sırrını ve ebediyetin müjdesini hisseder.

Özet:

Bu makalede, Sa’düddin Taftazânî’nin ruh anlayışı ve Bediüzzaman Said Nursî’nin buna getirdiği açıklamalar esas alınmıştır. Ruh, hayvanî ve insanî olmak üzere iki boyutta ele alınır. Ruh-u insânî, maddeden bağımsız, zîşuur bir emrî varlık olup Allah’ın “emr” âlemindendir. Mahluk olmakla birlikte yaratılışı maddî değildir. Allah ile arasında hulûlü reddeden bir ayrım vardır. Ölüm, ruhun yok olması değil, sadece bir ayrılıktır. Hayvanların ruhları da bâkidir. Bu izahlar, ruhun ulvî ve ebedî mahiyetini derinlemesine kavratır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025