İman Esasları Etrafında Birleşmek: Tarafgirlikten Hakikate Kaçış

İman Esasları Etrafında Birleşmek: Tarafgirlikten Hakikate Kaçış

“Dâhilde tarafgirane adâvet ve münakaşalara vesile olan füruatı değil belki bütün nev-i beşerin en ehemmiyetli meselesi olan erkân-ı imaniyeyi ve beşerin medar-ı saadeti ve umum İslâm’ın esas ve rabıta-i uhuvveti bulunan Kur’an’ın hakaik-i imaniyesini bulmak ve muhtaçlara buldurmaya hayatımı vakfettim.”
Kastamonu Lâhikası

Bu cümle, sadece bir şahsın yönelişini değil; aynı zamanda İslâm ümmetinin geçirdiği en kritik bir dönemde, yolunu şaşıran ümmete gösterilmiş bir rota, bir irade ve bir şuur pusulasıdır. Bediüzzaman, zamanın fitnesine karşı neyle ve nasıl mücadele edilmesi gerektiğini büyük bir basiretle ortaya koymuş, dağınık, parçalanmış ve ideolojik uçlara savrulmuş zihinlere şu dersi vermiştir:
“Ey insanlar, hakikati arayın, teferruatta boğulmayın!”

  1. Tarafgirliğin Zehri: İman Yerine Kimlik Savaşları

Tarafgirlik; aklı örter, kalbi karartır, hakkı perde eder. Müslümanların en büyük zaaflarından biri, hakikati değil kendi hizbini, cemaatini, meşrebini veya siyasi tarafını savunur hâle gelmeleridir. İşte bu yüzden, asıl düşman dışarıda değil içeride; kalplerdeki tarafgirlik, nefisperestlik ve taassuptur.

Bediüzzaman bu noktada mühim bir ayrım yapar:

> “Ben füruatla (detay meselelerle) değil, imanla meşgulüm.”

Çünkü füruat üzerinden yürüyen her tartışma, bir süre sonra hakikatin değil aidiyetin savaşı hâline gelir. Mezhebî, fıkhî veya siyasî farklılıklar, eğer iman esaslarının üstüne çıkarılırsa, uhuvveti bozar, ittihadı parçalar, marifeti karartır.

  1. Hedef: Bütün İnsanlığı Kuşatacak Bir Kurtuluş Mesajı

Bediüzzaman, yalnız İslâm âlemini değil, bütün beşeriyeti “iman hakikatleri” ekseninde kurtuluşa çağırır. Bu, herhangi bir cemaate, mezhebe veya ideolojiye değil; tevhide ve ahirete dair evrensel hakikatlere çağrıdır. Çünkü iman esasları olmadan hiçbir inşa, hiçbir birlik, hiçbir fazilet ayakta duramaz.

Kur’ân’ın da metodu budur. Mekke döneminde Müslümanlara; fıkıh, siyaset veya savaş değil, Allah’a iman, ahiret, nübüvvet gibi temel hakikatler tebliğ edilmiştir. Bediüzzaman da bu silsilenin bir devamıdır.

> “Erkan-ı imaniye; yani Allah’a, ahirete, meleklere, kitaba, peygamberlere ve kadere iman…”

Bu esaslar, fıtratı uyarır, vicdanı diriltir, aklı terbiye eder. İman varsa ahlâk olur, hukuk olur, huzur olur. İman yoksa en mükemmel sistem bile çürür.

  1. Uhuvvetin Mayası: Hakikatte Birleşmek

> “Umum İslâm’ın esas ve rabıta-i uhuvveti bulunan Kur’ân’ın hakaik-i imaniyesi…”

Ümmetin birliğinin temeli; dil, ırk, coğrafya ya da şekilsel birlik değil; imanın özündeki ortak hakikatlerdir. Bediüzzaman bu yüzden, şekle değil ruha, siyasete değil akideye, taraflara değil tevhide yönelmiştir.

Çünkü hakikatte birleşenler, teferruatta ayrıldığında birbirini kırmaz. Ama hakikatten uzak olanlar, detayda bile kavga eder. Bugün ümmetin yaşadığı parçalanmışlık, farklı görüşlerin olmasıyla değil, ortak iman esaslarında derinleşememesiyle ilgilidir.

  1. Hayatını Vakfetmek: Sözle Değil Hâl ile Mücadele

Bu çağrının arkasında, sadece bir nasihat yoktur. Hayatını imana adayan, sürgünlerde, zehirlenmelerde, hapislerde yılmadan hakikati anlatan bir mücahid vardır. Bediüzzaman, Müslümanları birbirine düşüren siyasî hiziplerin içine girmemiş, kavga yerine hizmet, öfke yerine şefkat, ayrılık yerine uhuvvet tesis etmeye çalışmıştır.

Bu tavır, basit bir “kenara çekilmek” değil; zamanın en büyük cihadı olan imanı kurtarmak ve diriltmek için bir cehd-i mutlaktır.

  1. Zamanın Diliyle Konuşmak: İman Hakikatlerinin Yeni Bir Tezâhürü

Bediüzzaman’ın en büyük hizmetlerinden biri, asırlardır bilinen iman esaslarını, aklî ve ilmî bir muhakemeyle yeniden ifade etmiş olmasıdır. Artık körü körüne inancın değil; hikmetli, delilli ve kalbi tatmin eden bir iman dersine ihtiyaç vardır. Bu nedenle o, “marifet-i ilâhiyeye” dayalı, fen ve felsefeyle yüzleşen bir tebliğ yöntemi geliştirmiştir.

Özet:

Bediüzzaman’ın “füruat değil, iman esasları” vurgusu; ümmeti parçalayan tarafgirliklere karşı, iman merkezli bir birlik ve kurtuluş çağrısıdır. Bu yaklaşım, dinin özüne dönmeyi, kardeşliği iman ortak paydasında inşa etmeyi ve iman hakikatlerini zamanın diliyle insanlığa sunmayı hedefler. Tartışma değil tebliğ, ayrışma değil vahdet, şekil değil öz esastır. Çünkü asıl mesele; beşeri kurtaracak olan imanın nurlu hakikatleridir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025