Hakiki Hekimlik: Şifayı Veren Kudreti Tanımak
Hakiki Hekimlik: Şifayı Veren Kudreti Tanımak
“Hakikat nazarında herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gafil doktorlardır. Eğer eczahane-i kudsiye-i Kur’aniyeden tiryak-misal imanî ilaçları alabilseler hem kendi hastalıklarını hem beşeriyetin yaralarını tedavi ederler.
Hem bilirsin, meyus ve ümitsiz bir hastaya manevî bir teselli, bazen bin ilaçtan daha ziyade nâfi’dir. Halbuki tabiat bataklığında boğulmuş bir tabip, o bîçare marîzin elîm yeisine bir zulmet daha katar. İnşâallah bu intibahın seni öyle bîçarelere medar-ı teselli eder, nurlu bir tabip yapar.”
Barla Lâhikası
Tıp, insanlık tarihinin en kadim ilimlerinden biridir. Hastalığı teşhis etmek, acıyı dindirmek ve ömrü uzatmak gibi ulvî bir gayeye hizmet eder. Ne var ki zamanla bu yüce meslek, kaynağından uzaklaştırılmış; sadece bedenle sınırlı, maneviyattan kopuk bir alana dönüşmüştür.
İşte Bediüzzaman Said Nursî, bu noktaya parmak basar ve şöyle der:
> “Hakikat nazarında herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gafil doktorlardır.”
Bu ifade, yalnızca doktorları yeren bir tenkit değil; aynı zamanda bir ikaz, bir irşad, hatta bir teklif-i ıslahtır. Asıl mesele, sadece hastayı değil, doktoru da şifaya ulaştırmaktır. Çünkü hakiki şifa, sadece ilaçta değil; kalpte, imana dayalı bir bakışta, ümide açılan pencerede yatar.
Modern Tıp: Maddeye Kilitli Şifa Arayışı
Modern tıbbın dayandığı paradigma, çoğunlukla materyalisttir. İnsan sadece bedenden ibaret görülür. Ruh, vicdan, dua, tevekkül gibi derin manevî unsurlar ya göz ardı edilir ya da ilgisiz addedilir. Hastalığın kökü, çoğu zaman sadece kimyasal veya hücresel sebeplere bağlanır. Oysa insan sadece bir et yığını değildir. Kalbi vardır, ruhu vardır, ümide, sevgiye, teselliye ihtiyacı vardır.
Bu yüzden Bediüzzaman şöyle der:
> “Eğer eczahane-i kudsiye-i Kur’aniyeden tiryak-misal imanî ilaçları alabilseler hem kendi hastalıklarını hem beşeriyetin yaralarını tedavi ederler.”
Kur’an’ın şifa olarak tanıttığı imanî hakikatler, sadece ölüm korkusunu değil; hastalık korkusunu da giderir. Sadece kalbi değil, bedeni de rahatlatır. Çünkü ruh huzur bulmadan beden şifa bulmaz.
Teselli: İlacın Ötesindeki Şifa
Bazen bir bakış, bir dua, bir nasihat bin reçeteden daha faydalı olabilir. Ağır hastalık geçiren nice insan, doktorunun güler yüzüyle hayata tutunmuştur. Umut aşılayan bir söz, kanser hücresini silemeyebilir ama ruhun çökmüşlüğünü kaldırabilir. İşte bu yüzden Bediüzzaman şöyle der:
> “Meyus ve ümitsiz bir hastaya manevî bir teselli, bazen bin ilaçtan daha ziyade nâfi’dir.”
Doktor, sadece ilaç veren değil; hastaya teselli veren, ümitsizliğin karanlığında bir ışık yakan, şifaya dua ve hikmetle yaklaşan kişidir. Ruhun marazı tedavi edilmeden bedenin rahatı kalıcı olmaz.
Maneviyattan Uzak Hekimlik: Şifanın Önüne Geçen Bir Engel
Eğer doktor, “tabiat bataklığı”na saplanmışsa, yani her şeyi sebeplerle açıklamaya çalışıyor; şifayı sadece maddede arıyor, hastalığı kaderden kopuk değerlendiriyorsa, bu durumda hastanın ruhuna da karanlık katar. Hastalık karşısında:
“Bu da geçer ya Hû” diyemez.
“Allah dilerse şifa verir” diyemez.
“Bu hastalık sana belki de ebedî bir kazanç sağlayacak” diyemez.
O hâlde şifanın sadece ilaca, operasyona veya proteine bağlanması, hem hastayı hem doktoru madde içinde boğar. Oysa şifa, çoğu zaman Allah’ın bir ihsanı, bir lütfu, bir rahmetidir. Doktor sadece bir vesiledir. İlacı yaratan da, şifayı halk eden de Allah’tır.
Nurlu Tabipler: Maneviyatla Aydınlanan Hekimler
Bediüzzaman’ın duası ve temennisiyle biten şu cümle çok anlamlıdır:
> “İnşâallah bu intibahın seni öyle bîçarelere medar-ı teselli eder, nurlu bir tabip yapar.”
Nurlu tabip kimdir?
Maneviyata inanan,
Hastanın sadece bedenine değil kalbine de temas eden,
Şifanın Allah’tan geldiğine inanan,
İlmiyle duayı, ilaçla teselliyi birlikte sunan kişidir.
Bu anlayış, modern tıbbı dışlamak değil; onu Kur’ân’ın rehberliğinde tamamlamak, derinleştirmek, ruhla bütünleştirmek anlamına gelir.
Sonuç: Tıbbın Ruhu İmandadır
Gerçek doktorluk; sadece hastalıkla savaşmak değil, hastaya huzur vermek, onu yalnızlıktan ve karanlıktan kurtarmaktır. Bu ise ancak imanla, dua ile, Kur’an’dan alınan nurlu reçetelerle olur. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, modern tıp “ecza”yı verir; ama Kur’an “teselli”yi. Her ikisi birleşirse hem beden hem ruh şifa bulur.
Özet:
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin Barla Lâhikası’ndan alınan bir bölüm ışığında, modern tıbbın manevi boyutla bütünleşmesi gerektiği anlatılmıştır. Maddî ve gaflet içinde yaşayan doktorlar, asıl şifayı ihmal etmektedir. Oysa imanî hakikatler, hem doktoru hem hastayı iyileştiren esas ilaçlardır. Umutsuz bir hastaya verilen teselli, çoğu zaman maddî ilaçlardan daha etkilidir. Gerçek hekimlik, sadece bedenin değil; ruhun da tedavisidir. Şifa, Allah’tandır; doktor ise sadece bir vesiledir.