Gubârına Cihan Fedâ: Aşkın ve İmanın En Yüce Tezahürü

Gubârına Cihan Fedâ: Aşkın ve İmanın En Yüce Tezahürü

> Gubâr-ı pâyine almam cihânı yâ Rasûlallah
Değişmem mûyine heft âsumânı yâ Rasûlallah
Duyunca makdem-i teşrîfin Âdem sulb-i pâkinden
Değişdi habbeye bağ-ı cinânı yâ Rasûlallah

Bu beyitler, yalnızca bir şiirin inceliği değil; aynı zamanda bir ümmetin, bir âşığın kalbinden fışkıran sonsuz bir sevdanın tercümesidir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) duyulan muhabbetin derinliği, samimiyeti ve feda ruhu, kelimelere sığmayacak kadar ulvîdir. Fakat bu dizeler, kelimelerle ulaşılamayacak o manevî zirvelere bir köprü gibidir.

Tozuna Cihan Değmeyen Aşk

> “Gubâr-ı pâyine almam cihânı yâ Rasûlallah”
Yani: “Ey Allah’ın Resûlü! Senin mübarek ayağının tozuna karşılık bütün dünyayı bile almam.”

Bu sözdeki aşk, kuru bir duygusallık değil; bir imanın ve teslimiyetin zirvesidir. Dünyanın bütün ihtişamı, serveti ve süsü, O’nun mübarek ayaklarının altında biriken toz kadar bile kıymetli değildir. Bu, müminin değer merkezinin ifadesidir:

> Dünya değil, Resûlullah’ın izidir asıl izlenecek olan.

Bugün insanlık, neyin değerli olduğunu karıştırmış, hakikati gösteren teraziyi kaybetmiştir. Birçok insan kariyer, makam, şöhret, mal uğruna her şeyi göze alırken; mümin bilir ki, Peygamberin sünnetine uygun bir adım atmak, dünyaları kazanmaktan daha evladır.

Yedi Kat Gökleri Bir Saç Telinle Değişmem

> “Değişmem mûyine heft âsumânı yâ Rasûlallah”

Bu mısra ise, dünyanın değil, yedi kat göklerin bile Resûlullah’ın bir tek saç teline denk düşmeyeceğini ilan eder. Çünkü onun bir saç teli, bir sünneti, bir tebessümü, bir bakışı; kâinatı anlamlı kılan ilâhî rahmetin yansımasıdır. Bu sözde şekle değil, ruha; dışa değil, mânâya kıymet verme vardır. O’na duyulan sevgi, Allah’a bağlılığın işaretidir. Çünkü:

> “Men yutıi’r-Resûle fekad eta’a Allah” – Kim Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”
(Nisâ, 80)

Âdem Aleyhisselâm’ın Sevinci: Nurun Haberiyle Cennet Gölge Oldu

> “Duyunca makdem-i teşrîfin Âdem sulb-i pâkinden / Değişdi habbeye bağ-ı cinânı yâ Rasûlallah”

Burada anlatılan sahne, mecazî değil; derin bir manevî gerçeğin ifadesidir. Hz. Âdem (a.s.), kendi zürriyetinden bir gün gelecek olan Peygamber’in gelişini duyduğu anda, cennetin tamamını bir tek habbeye (tane, nimet) değişir. Yani Cennet bile o anda kıymetten düşer. Çünkü Cennet, onun getirdiği hakikatle asıl değerini kazanır. Peygamber gelmeden evvel bile âlem onunla anlam bulur, beklenen odur, sevilen odur, özlenen odur.

Bu ifade, bize şu gerçeği öğretir:

> Resûlullah (s.a.v.)’ın risâleti, varlık sebebimizdir. Onun gelişi, cenneti bile gölgede bırakacak kadar büyük bir lütuftur.

Peygamber Sevgisi: İmanın Kıvamıdır

Bu dizelerde dile gelen sevgi, bir duygusal bağlılık değil, imandan gelen bir feyizdir. Nitekim Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur:

> “Sizden biri beni, kendi nefsinden, malından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (kâmil) iman etmiş olamaz.”
(Buhârî, Îmân 8)

Yani sevgi, sadece bir gönül işi değil; imanın nişanesidir. Mümin, onun ayağının tozunu, bir sünnetini, bir sözünü dünya ve içindekilerden daha üstün görür. Çünkü onun nuru, sadece geçmişi değil; geleceği de aydınlatan bir kandildir. Bugün onun sünnetiyle yaşayan, yarın onun livâü’l-hamd sancağı altında dirilecektir.

Özet

Bu makalede, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) duyulan derin aşk ve sadakati ifade eden beyitler üzerine düşünce inşa edilmiştir. Onun mübarek ayağının tozuna karşılık bütün dünya değmez, bir saç teline karşılık yedi kat gökler kıymetsizdir. Çünkü o, rahmetin, nurun ve hakikatin temsilcisidir. Hz. Âdem bile onun gelişini duyduğunda cenneti gölge kabul etmiştir. Bu sevgi, imanın gereğidir. Müslüman, dünyayı değil, Resûlullah’ın izini takip eder. Zira o iz, cennete çıkan yolun ta kendisidir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025