Görsel Kargaşanın İçinde Kaybolmak

Görsel Kargaşanın İçinde Kaybolmak

“Evet, bu zamanda merak ile radyo vasıtasıyla, ciddi alâkadarane küre-i arzdaki boğuşmalara merak edip bakanlar, dikkat edenler, maddî ve manevî pek çok zararları vardır. Ya aklını dağıtır manevî bir divane olur, ya kalbini dağıtır manevî bir dinsiz olur, ya fikrini dağıtır manevî bir ecnebi olur. ”
Kastamonu Lâhikası

Görsel Kargaşanın İçinde Kaybolmak: Kalbin ve Aklın Dağılması Üzerine Bir İkaz
Kastamonu Lâhikası’nın Işığında Medya Merakı ve Manevî Felaketler

Giriş:

İnsan gözü, kulağı ve kalbi; hakikate açılan pencerelerdir. Fakat bu pencerelere giren her şey insanı kemâle ulaştırmaz. Bilakis, yanlış ve lüzumsuz şeylerle meşgul olan bir zihin zamanla hakikati kaybeder. Bediüzzaman Said Nursî’nin, Kastamonu Lâhikası’nda 1940’lı yılların yeni teknolojisi olan radyoya dair yaptığı bu tesbit, bugünün medya bombardımanı altında kalan insanı da doğrudan tarif eder:

> “Radyo vasıtasıyla, küre-i arzın boğuşmalarına merak edip bakanlar ya aklını dağıtır manevî bir divane olur, ya kalbini dağıtır manevî bir dinsiz olur, ya fikrini dağıtır manevî bir ecnebi olur.”

Bu kısa ama veciz cümle; bilginin, haberin ve medyanın yıkıcı bir güce dönüşebileceğini; merak duygusunun kontrolsüzce beslenmesinin manevî felaketlere yol açabileceğini haber verir.

  1. Merak: Fıtrî Bir Nimet mi, Tehlikeli Bir Sınav mı?

Kur’ân, insanın yaratılışındaki “merak” özelliğini teşvik eder. Evreni, nefsini, varlığı araştırmak; düşünmek ve ibret almak için yaratıldığımız bir gerçektir:

> “De ki: Göklerde ve yerde neler var, bir bakın!” (Yûnus, 10/101)

“Görmezler mi ki, devenin nasıl yaratıldığını, göğün nasıl yükseltildiğini?” (Gâşiye, 88/17-18)

Ancak Kur’an aynı zamanda bu merakın yönünü sorgular. Faydasız ve zararlı şeylerle zihnini meşgul edenler için şu uyarıda bulunur:

> “Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurât, 49/12)

Dolayısıyla merak, ilim ve ibret için kullanıldığında bir nur olurken; lüzumsuz ve zararlı şeyleri takipte kullanıldığında ise bir fitneye dönüşebilir.

  1. Radyo ve Bugünün Medyası: Aynı Zehrin Farklı Şekilleri

Bediüzzaman’ın dönemindeki “radyo”, bugün internet, sosyal medya, haber platformları, televizyonlar ve mobil uygulamalar şeklinde yüz kat çoğalmış ve yaygınlaşmıştır. Artık insan küre-i arzın her noktasındaki savaş, kriz, kargaşa ve felaketi bir tıkla izleyebilmektedir.

Peki sonuç ne?

Aklı dağılanlar: Yani hakikatle meşgul olması gereken zihin, magazinle, siyasetle, entrikayla dolup çıkar yol bulamaz hale gelir.

Kalbi dağılanlar: Sürekli korku, panik ve huzursuzluk pompalayan haberlerle kalp, güvenini ve teslimiyetini yitirir. İmanın tesellisi yerine kaosun korkusu yerleşir.

Fikri dağılanlar: Kendi kültür ve inancını unutur; “batılı gibi düşünen ama Müslüman ismi taşıyan” bir yabancıya dönüşür.

  1. İç Kargaşa: Medya Zehrinin Manevî Etkisi

Medya, yalnızca haber vermez; aynı zamanda bir zihin ve ruh eğitimi (ya da tahribi) yapar. Her gün saatlerce dünya kargaşasını seyretmek, insanın zihninde bir “âcizlik duygusu” oluşturur. Bu da zamanla ya umutsuzluğa ya da gaflete yol açar. Nihayetinde kişi, manevî muhakemesini kaybeder.

> Kur’ân bu hâli şöyle tasvir eder:
“Kalpleri vardır, fakat anlamazlar; gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdadırlar.” (A’râf, 7/179)

  1. Tedavi: Kalbin Kontrolü ve Zihnin Temyizi

Bu felaketin tedavisi, bilginin değil hikmetin peşinden gitmektir. Her bilgiye ulaşmak yerine, hangi bilgi beni Allah’a yaklaştırır sorusunu sormaktır. Gözümüzü ve kulağımızı “boğuşmalardan” değil, Kur’ân’dan, tefekkürden, ibretli hakikatlerden doyurmaktır.

Bediüzzaman bu meselede, ilimle değil, imanla ve istikametle korunabileceğimizi anlatır. Risale-i Nur, bu açıdan hem merakı istikamete çevirir hem de insanı bilgi enkazının altından çıkarıp imanın selametine ulaştırır.

Sonuç:

Merak, yerinde kullanıldığında bir kemâl vesilesidir; fakat kontrolsüz kullanıldığında bir felakete dönüşebilir. Günümüzün medya düzeni, insanın zihnini dağıtarak onu manevî bir “ecnebi” hâline getirir. Bu sebeple, bilgiye ulaşmaktan önce bilgiyle ne yaptığımızı, kalbimize ve zihnimize neyi koyduğumuzu düşünmeliyiz. Her haberi izlemek yerine, kalbimizin haberini dinlemeli ve istikametimizi Kur’an’dan almalıyız.

Özet:

Bediüzzaman, radyo gibi araçlarla dünyanın boğuşmalarını sürekli takip eden insanların, zihin ve kalp dünyalarında ciddi tahribata uğrayacağını belirtir. Bu söz, günümüzde medya bağımlılığına dair bir Kur’ânî ikazdır. Merak, kontrolsüz olduğunda manevî felakete yol açar. Bu çağda kalbi ve aklı korumanın yolu, bilgiyi değil hikmeti aramak ve Kur’an ile tefekküre yönelmektir. Her bilgi, kalbi doyurmaz; her haber, ruhu beslemez. Mühim olan, kalbin rotasını dünya gürültüsüne değil, ilahî hakikate göre belirlemektir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025