Gönül Hun Oldu Şevkinden

Gönül Hun Oldu Şevkinden
Naat-ı şerifi sözleri

Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasulallah
Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Rasulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasulallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.

Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen
Habib-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa-sın sen
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.

Gül açmaz çağlayan akmaz, İlahi nurun olmazsa
Söner alem, nefes kalmaz, felek manzurun olmazsa
Firak ağlar, visal ağlar, ezel mesturun olmazsa
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.

Erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasından
Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.

Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkiri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmiri
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah (s.a.v).
Yaman Dede

*********

Yanmak Bir Aşk İse, Ferah Bulmak Ancak Cemalindedir: Naat-ı Şerifte Muhabbetin Feryadı

> “Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasûlallah”

Bir naat bazen bir duadır, bazen bir yakarış; bazen de aşkın vecd içinde feryadıdır. “Gönül Hun Oldu Şevkinden” adlı naat-ı şerif, işte böylesine derin bir aşkın, kavuşmaya susamış bir kalbin ve vuslat hasretiyle tutuşan bir ruhun mânâ yüklü feryadıdır. Bu feryat, ne kuru bir özlem, ne de sıradan bir beşerî sevgi; ilâhî aşkın Resûlullah’ta (s.a.v.) kemale ermiş hâlidir.

Bu naatta dile gelen duygular, sadece bir şiirsel ifade değil; imanın en latif meyvesi olan “muhabbet-i Rasûlullah”ın kalpten taşmasıdır.

Gönlün Hun Olması: Aşkın En Yakıcı Hâli

> “Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasulallah”
Gönlün kanla dolması mecazı, aşkın yakıcılığını, sabırsızlığını ve Resûlullah’a olan derin özlemi anlatır. Bu, ne mecazi bir kan, ne de maddî bir yanış; bu, imanın gözyaşıyla yoğrulmuş, hasretin ateşiyle közlenmiş bir kalbin haykırışıdır.

Seven, sevdiğine ulaşmak ister. Ama sevgili, alemlere rahmet olarak gönderilmiş, beşeriyetin en güzeli, mahlûkatın fahridir. Onun vuslatı hem şereftir hem mesuliyet. Bu yüzden mü’min şöyle yalvarır:

> “Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah”

Yanmak sevdalıyı eritir; ama vuslat, ferah verir. Kalbin tek arzusu, O’nun cemaline erişmektir.

Resûlullah: Şifa, Rehber ve Rahmet

> “Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen… Dilersen rehnumâsın sen”

Bu mısralar, Resûlullah’ın ümmeti üzerindeki manevî rehberliğine ve şifâ kaynağı oluşuna dikkat çeker. Kalpleri ancak onun getirdiği nur, onun yaşadığı sünnet, onun taşıdığı rahmet iyileştirebilir. Çünkü O:

“Şifâdır”: Gafletin yarasına, günahın karasına, kalbin yarılmasına.

“Sehadır”: Cömertlik, fedakârlık ve ihsanda zirvedir.

“Rehnumadır”: Yolu gösterir, karanlıkta yön tayin eder, ahirete giden istikameti çizer.

Bugün binbir buhranla kıvranan insanlık, asıl rehberin sesini işitmemektedir. Oysa onun sünneti, karanlık çağların ışığı; onun duası, susuz gönüllerin ırmağıdır.

Onun Nuruyla Alem Vardır

> “Gül açmaz çağlayan akmaz, İlahi nurun olmazsa”

Kâinat, onun nuru için yaratılmıştır. Bu yüzden onun nuru çekilse:

Bahar bahar olmaktan çıkar.

Su akmaz, çiçek açmaz.

Hayat, manasını yitirir.

Resûlullah (s.a.v.), yaratılışın sebebi, varoluşun ruhudur. Onun gelişiyle gece aydınlık oldu, taşlar dile geldi, kalpler secdeye yöneldi. Bugün dünya onun izinden uzaklaştıkça; gül solmakta, sular durmakta, kalpler kuruyup taşlaşmaktadır.

Aşkın Zirvesi: O’nun Uğruna Her Şeyi Göze Almak

> “Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam”

Gerçek sevgi, yalnızca güzellikte değil, cefa ve belada da sadakat göstermeyi gerektirir. Bu mısralarda, Resûlullah’a olan sevgi öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, en büyük acılar bile hafif gelir. Bu bir aşktır ki:

Yanmaktan şikâyet etmez.

Gözyaşını ganimet bilir.

Ölümü vuslat sayar.

O halde sevenin hâli budur: Canı pahasına da olsa, Resûlullah’tan vazgeçmez.

Aşkın En Yüce Arzusu: Canını O’nun Huzurunda Teslim Etmek

> “Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek
Nasip olmaz mı sultanım haremgâhında can vermek”

Bir mü’minin en büyük duası, hayatını Resûlullah’ın izinde yaşayıp, onun huzurunda ya da onun sevgisiyle vefat etmektir. Bu mısralarda dile gelen özlem, sadece ölüm değil; şerefli bir vuslat arzusudur.

Bu arzunun kaynağı ise hadistir:

> “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb 96)

O’nu sevmek, O’nunla haşrolunmayı doğurur. Ve bu, imandan gelen bir devlet, aşkın en kutlu meyvesidir.

Özet

“Gönül Hun Oldu Şevkinden” naatı, Resûlullah’a (s.a.v.) duyulan aşkı, özlemi ve sadakati derin mânâlarla dile getiren eşsiz bir yakarıştır. Kalbin kanla dolması, vuslat özlemiyle yanmak, Resûlullah’ın nuru olmadan hayatın sönmesi gibi imgeler, mü’minin en samimi duygularını yansıtır. Resûlullah; şifa, rehber ve rahmettir. O’nun nuru âlemin varlık sebebidir. Bu naat, sadece bir şiir değil, ümmetin yanan kalbinin haykırışıdır. En büyük devlet, onun aşkıyla yaşayıp onun izinde can verebilmektir.

Çünkü gerçek vuslat, onunla başlayan bir yoldur; ve bu yol, cennete çıkar.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025