Adavetin Yerine Muhabbet: Zamanın Emrini Okuyan Bir Basiret

Adavetin Yerine Muhabbet: Zamanın Emrini Okuyan Bir Basiret

“Hattâ değil Müslümanlarla belki dindar Hristiyanlarla dahi dost olup adâveti bırakmaya çalışıyorum. Harb-i Umumî ve komünizm altındaki anarşistlik tehlike ve tahribatlarının lisan-ı haliyle dünya fânidir, firaklarla doludur.”
Kastamonu Lâhikası

“Bediüzzaman Said Nursî’nin Kastamonu Lâhikası’nda geçen bu cümle, sadece Müslümanlara değil, din duygusunu kaybetmemiş tüm insanlara hitap eden yüksek bir basiret ve feraset örneğidir. Bu ifadede, zamanın en büyük düşmanının artık “din farkı” değil, dinsizlik, yani anlam boşluğu, ahlaksızlık, anarşi ve kaosa dayalı bir varlık tasavvuru olduğu beyan edilmektedir.

  1. Dinî ve İtikadî Açıdan Yaklaşım: Temel Ayrımları Korumakla Birlikte Muhabbete Alan Açmak

Bu çağrı, itikadî anlamda bir taviz ya da dînî sınırların silikleştirilmesi anlamına gelmez. Bediüzzaman, Kur’ân’ın “Sizin dininiz size, benim dinim bana” (Kâfirûn, 6) ayetinden hareketle her dinin kendine ait bir hakikat tasavvuru olduğunu ve İslâm’ın bu noktada tavizsiz olduğunu vurgular. Ancak bu, sosyal ilişki düzeyinde adaveti farz görmek anlamına da gelmez.

Kur’ân’da ahlakî münasebetler, inanç farklılığına rağmen mümkündür:

> “Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (Mümtehine, 8)

Bu ayet, din farkı ile düşmanlık arasında bir zorunluluk ilişkisi olmadığını açıkça ortaya koyar. Dolayısıyla, Bediüzzaman’ın bu çağrısı, Kur’ân’ın bu ruhuna uygun şekilde itikadî çizgiyi muhafaza eden ama sosyal çatışmaya düşmeyen bir muhabbet politikasıdır.

  1. Ulemâ Nezdindeki Yorumlar: Zamanın Fitnesine Göre İçtihat

İslam uleması, “fitne zamanlarında” alınacak tavırları makâsıd-ı şer’iyye (din, can, akıl, mal ve nesil emniyeti) ölçüleriyle değerlendirmiştir. Bediüzzaman, tam da bu noktada, zamanın anarşist-komünist tehdidini İslâmî değerleri topyekûn yok etmeye çalışan bir yıkım hareketi olarak tahlil etmiş ve bu tehlike karşısında, “ortak manevî paydası olan herkesle barış ve işbirliği” prensibini geliştirmiştir.

Bu tavır, klasik ulema içinde İmam Gazâlî, Fahreddin Râzî, Şâtibî gibi makasıd eksenli düşünen âlimlerin yaklaşımıyla örtüşmektedir. Bu anlayışta “en az zararla dinin muhafazası” esastır.

  1. Getiri ve Götürüler:

Getiriler:

İç barışı temin eder. Dinlerarası savaşlar yerine ortak ahlâkî zeminde uzlaşı arar.

İslâm’ın evrensel rahmet yönünü gösterir. Dinleri inkâr etmeyen ama onların müntesiplerine şefkatle yaklaşan bir İslâm anlayışı öne çıkar.

Anarşiye karşı birlik sağlar. Komünizm gibi dinsiz ideolojilere karşı ortak bir direniş hattı oluşturur.

Müslümanların meşrû müdafaa zeminini güçlendirir. Zulmü önlemek için adalet cephesinde genişleme imkânı tanır.

Götürüler (Muhtemel Riskler):

Yanlış anlaşılma riski taşır. Yüzeysel bakan bazı kişiler bu yaklaşımı “tevhidi sulandırmak” olarak değerlendirebilir.

İtikadî sınırlar unutulursa tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Sınırlar belirsizleşirse muhabbet politikası bir zaafa dönüşebilir.

Siyasal araçsallaştırma riski vardır. Bazı çevreler bu yaklaşımı “hoşgörü propagandası” gibi kullanıp İslâm’ın cihad ve şeair boyutunu törpülemeye çalışabilir.

Ancak Bediüzzaman’ın vurgusu, ne sevgide körlük, ne de nefreti kutsamak üzerinedir. O, çağını tanıyan, düşmanını bilen ve buna göre stratejik ahlâk geliştiren bir duruşun temsilcisidir.

Hikmetli ve Düşündürücü Bir Gerçek:

Eğer dünya, “inançsızlık” üzerinden kıyamete sürükleniyorsa, inananların birbiriyle didişmek yerine aynı gemide olduklarını fark etmeleri gerekir. Bediüzzaman’ın bu çağrısı, zamanın ihtiyacını okuyan bir basiret manifestosudur.

Bu çağrı:

Barışa çağırır, teslimiyete değil.

Muhabbete davet eder, inancı değiştirmeye değil.

Birlik arar, benzeşme değil.

Özet:

Bediüzzaman’ın “dindar Hristiyanlarla dahi dost olmaya çalışıyorum” şeklindeki yaklaşımı, itikadî çizgiyi bozmadan, düşmanlığa değil muhabbete dayalı bir sosyal duruş teklif eder. Bu yaklaşım, Kur’ân’ın rahmet ve adalet ilkeleriyle uyumlu, zamanın anarşist ve dinsiz tehditlerine karşı stratejik bir ittifak fikridir. Ulema nezdinde de bu tür dönemsel içtihatlar makbul görülmüş, maslahat ve zaruret dengesiyle şekillendirilmiştir. Getirisi yüksek, götürüsü ise basiret ve dikkatle minimize edilebilecek niteliktedir. Bu çağrı, bir hoşgörü söylemi değil, bir varoluş savunmasıdır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 3rd, 2025