Hayatın Kanunları: Sabır, İhtiyaç ve Merakın Terakki Yolculuğu
Hayatın Kanunları: Sabır, İhtiyaç ve Merakın Terakki Yolculuğu
“Evâmir-i şer’iyeye karşı itaat ve isyan olduğu gibi, evâmir-i tekviniyeye karşı da itaat ve isyan vardır. Birincisinde mükâfat ve mücâzatın ekseri âhirette; ikincisinde, ağlebi dünyada olur. Meselâ: Sabrın mükâfatı zaferdir; ataletin mücâzatı sefalettir; sa’yin sevabı, servettir; sebatın mükâfatı, galebedir. Müsavatsız adalet, adalet değildir.”
“Temasül, tezadın sebebidir; tenasüb, tesânüdün esasıdır; sıgar-ı nefs, tekebbürün menba’ıdır; zaaf, gururun madenidir; acz, muhalefetin menşeidir; merak, ilmin hocasıdır. “
“Kudret-i Fâtıra ihtiyaç ile, hususan açlık ihtiyacıyla; başta insan, bütün hayvanatı gemlendirip, nizama sokmuş. Hem âlemi herc ü mercden halâs edip, hem ihtiyacı medeniyete üstad ederek, terakkiyatı temin etmiştir.”
“Sıkıntı, sefâhetin muallimidir. Ye’s, dalâlet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba’ıdır. ”
Hutbe-i Şamiye
> “Evâmir-i şer’iyeye karşı itaat ve isyan olduğu gibi, evâmir-i tekvîniyeye karşı da itaat ve isyan vardır.”
— Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye
- Şeriatın İki Kanadı: Emir ve Kanunlara Teslimiyet
Hayat, yalnızca ibadetlerden ve ahlâkî kurallardan ibaret değildir. Bediüzzaman, insanın iki farklı emre muhatap olduğunu söyler:
Evâmir-i şer’iye (dinî emirler): İbadet, ahlâk, kulluk.
Evâmir-i tekvîniye (kâinat kanunları): Sebep-sonuç ilişkileri, fiziki yasalar, toplumsal gerçeklikler.
Bunlara karşı yapılan itaat veya isyanın da farklı sonuçları vardır:
Şer’î emirlere itaatin mükâfatı çoğunlukla ahirettedir.
Tekvînî emirlere uymanın mükâfatı ise genelde dünyada görülür.
Mesela sabır ve sebat eden bir millet zafer kazanır; çalışan zenginleşir; yerinde duran geride kalır. Yani, kim dünyadaki sünnetullah kanunlarına uyarsa, müslüman olmasa dahi, netice alır. Bu, Allah’ın rahmet ve adaletinin bir gereğidir.
- Sosyal Dengenin Esası: Adalet ve Ahenk
> “Müsavatsız adalet, adalet değildir.”
Eşitlik ile adalet her zaman aynı şey değildir. Eşit davranmak, herkese aynı davranmak değil, herkese hak ettiği ölçüde davranmak demektir. İşte adaletin özü budur: Liyakat, denge, hakkaniyet.
Bediüzzaman burada çok önemli bir ölçü koyar:
Güçlü olanın haksızlığı mazur görülmemeli,
Zayıf olanın haklılığı ihmal edilmemelidir.
Bu ölçü hem toplumlar arası ilişkilerde, hem ailede, hem yönetimde geçerlidir. Gerçek adalet, müsavatsız adalettir; yani her farklılığı dikkate alan ve dengeleyen bir ahlâktır.
- Fıtrî Dinamikler: Nefs, Acz ve Terakki
> “Sıgâr-ı nefs tekebbürün menbaıdır; zaaf, gururun madenidir; acz, muhalefetin menşeidir.”
İnsan psikolojisinin derin katmanlarına inen bu ifadeler, kişiliğin zayıf yönlerinin hangi büyük yıkımlara sebep olabileceğini gösterir. Küçülen nefs, yani aşağılık kompleksi taşıyan insan; bunu bastırmak için kibire sarılır. Zayıflık duygusu, gururla telafi edilmeye çalışılır. Acz duygusu ise asi bir direnişe dönüşebilir.
Bu satırlar bize şu mesajı verir:
> İnsanın zaafları, maneviyatla eğitilmezse, yıkıcı tepkilere dönüşür.
Ama bu zaaflar eğitilirse, tam tersine merhamet, tevazu ve sabrın kaynakları haline gelir.
- İhtiyaç ve Merak: Yaratılışın Terakki Motorları
> “Kudret-i Fâtıra ihtiyaç ile… ihtiyacı medeniyete üstad ederek, terakkiyatı temin etmiştir.”
İnsan, ihtiyaç duyduğu için düşünür, üretir ve ilerler. Açlık, onu ekip biçmeye sevk eder; barınma ihtiyacı mimariyi doğurur; merak ise ilmin ve keşfin temelidir. Bediüzzaman, bu noktada “ihtiyacın medeniyete üstad” olduğunu söyler.
Bu, Kur’anî bir bakış açısıdır. İhtiyaç bir zafiyet değil, bir gelişim vesilesidir. Eğer insan açlıkla, eksiklikle, sorularla yaratılmasaydı; hareket etmez, keşfetmez, tekâmül etmezdi.
Bu yüzden hayatın zorlukları, insanı kemale götüren ilâhî eğitim araçlarıdır.
- Sefahat ve Sıkıntı: Zevklerin Sınırı, Ruhun Azığı
> “Sıkıntı, sefâhetin muallimidir.”
Rahat içinde boğulan ruhlar, kendilerini kaybeder. Zevkler artınca, huzur eksilir. Sıkıntı ise insanı düşündürür, arındırır, anlam arayışına sevk eder. Sefahat yani ölçüsüz zevkçilik, ruha yorgunluk verir. Bu yorgunluk, ruhun çöküşüyle, yani zulmet-i kalb ile neticelenir.
Bediüzzaman bu durumu çok zarif bir çizgiyle resmeder:
Sıkıntı → Düşündürür.
Ye’s (ümitsizlik) → Fikri bozar.
Zulmet-i kalb (kalp karanlığı) → Ruhsal çöküntüyü tetikler.
Yani kurtuluş; sabırda, çalışmada, itaatte, düşüncede ve manevî temizliktedir.
Özet:
Bediüzzaman’ın bu sözleri, hayatı maddî ve manevî yönleriyle anlamak için eşsiz bir bakış açısı sunar. Özetle:
Dinî emirler kadar yaratılış yasalarına da itaat gerekir; sabır, sebat, gayret dünyada karşılık bulur.
Adaletin özü, denge ve hakkaniyettir; şekilsel eşitlik yeterli değildir.
İnsanın zayıflıkları eğitilmezse gurur ve isyana dönüşür; ama eğitilirse ahlâkî kemale yol açar.
İhtiyaç ve merak, insanı yücelten ilâhî öğretmenlerdir.
Sıkıntı, hakikate kapı aralar; sefahat ve ümitsizlik ise ruhu körleştirir.
Bu makale, insanın hem ferdî hem sosyal yönüne ayna tutmakta, hayatın iniş çıkışlarını ilâhî bir terbiye süreci olarak anlamamızı sağlamaktadır.