Hakikatin Işığında: İman, Cemaat ve Mezhep Ahlâkı

Hakikatin Işığında: İman, Cemaat ve Mezhep Ahlâkı

“Îmânî mes’elelerde şüphe, bir delili, hattâ yüz delili atsa da; medlûle îras-ı zarar edemez. Çünkü binler delil var. “

   “Sevad-ı âzama ittiba edilmeli. Ekseriyete ve sevad-ı âzama dayandığı zaman, lâkayd Emevîlik, en nihâyet Ehl-i Sünnet cemaatine girdi. Adetçe ekalliyette kalan salâbetli Alevîlik, en nihâyet az bir kısmı Râfızîliğe dayandı.”

   “Hakta ittifak, ehakta ihtilâf olduğundan; bâzen hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir. Herkes kendi mesleğine “Hüve hak” demeli, “Hüve-l hak” dememeli. Veyahut “Hüve hasen” demeli, “Hüve-l hasen” dememeli…”
Hutbe-i Şamiye

Özetle:

> “Îmânî mes’elelerde şüphe, bir delili, hattâ yüz delili atsa da; medlûle îras-ı zarar edemez. Çünkü binler delil var.”
“Sevâd-ı âzama ittibâ edilmeli…”
“Hakta ittifak, ehakta ihtilaf olduğundan… herkes kendi mesleğine ‘Hüve hak’ demeli, ‘Hüve’l-hak’ dememeli.”
— Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye

  1. İman Davasında Şüpheler Yıkıcı Değil, Geçicidir

İmanın temelinde binlerce delil varken, bir-iki şüpheye saplanıp hakikati inkâr etmek, güneşin ışığına gözlerini kapatan birinin “Güneş yok” demesine benzer. Bediüzzaman bu hakikati şöyle ifade eder:

> “Bir delili, hattâ yüz delili atsa da; medlûle îras-ı zarar edemez. Çünkü binler delil var.”

İmanî meselelerde gelen vesveseler ve şüpheler, kalıcı karanlıklar değil, geçici bulutlardır. Aslolan, bu şüpheleri büyütüp hakikate perde yapmak değil, sağlam bilgi ve aklî delillerle onları aşmaktır.

Bu cümle aynı zamanda, aklî ve kalbî istikametin nasıl korunacağına dair de temel bir prensiptir: Bir kuşku, binler hakikati yok sayamaz.

  1. Sevad-ı Âzam: Cemaatin Rahmet Yolu

> “Sevâd-ı âzama ittiba edilmeli.”

Bediüzzaman burada “ümmetin ekseriyeti” anlamına gelen sevâd-ı âzam kavramını esas alarak, ferdî düşüncenin değil, ümmetin omurgasını teşkil eden büyük topluluğun takip edilmesi gerektiğini vurgular. Çünkü bu büyük çizgi; zaman, mekân ve maslahat süzgecinden geçmiştir.

Bunun tarihsel bir örneğini de şöyle verir:

Lâkayt Emevîlik, zamanla Ehl-i Sünnet çizgisine evrilmiştir.

Salâbetli (katı ama samimi) Alevîlik ise, içinden çıkan bazı unsurların Râfızîliğe (aşırı uçlara) kaymasıyla zedelenmiştir.

Bu durum bize şunu gösterir: Cemaatle yürümek sarsılmaktan korur. Bireysel yorumlar ve uç düşünceler, zamanla asıl yoldan sapabilir. Oysa ümmetin büyük çizgisi, hataları eleyerek hakikate yakınlaşma istidadına sahiptir.

  1. Mezhep Adabı: Kendi Yolunu Sevmek, Başkasını Yermemek

> “Hakta ittifak, ehakta ihtilâf olduğundan; herkes kendi mesleğine ‘Hüve hak’ demeli, ‘Hüve’l hak’ dememeli.”

Bediüzzaman burada mezhep taassubunu kıran çok zarif bir denge kurar. Hak birden fazladır; herkesin kendi mezhebi veya meşrebi hak olabilir, ama tek hak budur demek, başkasını inkâr anlamına gelir. Bu da ümmet içinde bölünmelere yol açar.

“Hüve hak” demek: Benim mesleğim doğrudur.
“Hüve’l-hak” demek: Yalnız benim mesleğim doğrudur, başka yollar batıldır.

Bu fark, fıkhî farklılıklara tahammül, mezhebî birlik içinde zenginlik, İslâmî kardeşliğe saygı gibi birçok hikmetin kapısını açar. Bediüzzaman, burada hak anlayışına ahlâkî bir terbiye de getirir.

  1. İhtilaf Rahmettir, İnatlaşma Zahmettir

İslâm tarihinde farklı mezheplerin, ekollerin ve görüşlerin olması bir rahmettir. Ancak bu farklılıklar:

Birbirini yargılama aracına dönüşürse,

Ümmetin ortak düşmanlarına karşı kullanılmazsa,

Ortak noktalarda birleşme bilinci zayıflarsa,

o zaman rahmet olan ihtilaf, zahmet ve zillete dönüşür.

Bediüzzaman’ın “Hakta ittifak, ehakta ihtilâf” sözü, bu dengeyi kurmamız gerektiğini söyler. Birçok farklı yol olabilir, ama asıl mesele o yolların hepsini tevazu, saygı ve birlik şuuruyla yürüyebilmektir.

Özet:

Bu metin, iman, mezhep ve cemaat gibi temel İslâmî konulara dair dört önemli mesaj sunar:

  1. İmanî meselelerde gelen şüpheler, binler delil karşısında zararsız kalır; geçici fırtınalardır.
  2. Sevâd-ı âzam, yani ümmetin ekseriyeti ile yürümek, sapmaları ve aşırılıkları önler.
  3. Her mezhep ve meşrep hak olabilir, ama tek hak budur demek, ümmetin birliğini bozar.
  4. Mezhep adabı ve ihtilaf terbiyesi, farklılıklar içinde kardeşlik ve hakka saygı bilincini gerektirir.

Bediüzzaman’ın bu ifadeleri, bugünün fırtınalı zihin ikliminde istikamet pusulası olabilecek derinliktedir. Farklılıklar düşmanlık değil; rahmet, zenginlik ve karşılıklı sabırla kemale ulaşma vesilesi olarak görülmelidir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 2nd, 2025