Hakikat Mihengi ve Fikrin Sorumluluğu

Hakikat Mihengi ve Fikrin Sorumluluğu

“Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir.

   Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz.”
Münâzarât

İnsanoğlu her daim sözlerle, fikirlerle, davetlerle muhataptır. Tarih boyunca hak da batıl da dille yayılmış, kalplere sözle girmiştir. Ne var ki her söz hakikat değildir. Her konuşan hak söylemez. Ve her güzel söz, sahibinin güzel niyetli olduğunun delili değildir. İşte bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin Münâzarât’ta söylediği şu cümleler, sadece bir nasihat değil, adeta bir çağlar üstü uyarıdır:

> “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür… Mihenge vurmadan almayınız… Hattâ benim sözümü de… mihenge vurunuz.”

Bu sözler, fikirdeki istikameti, hakikatteki sadakati ve şahısta değil sözde aranması gereken ölçüyü gösterir. Şimdi bu hikmetli beyanların penceresinden ibretli bir yolculuğa çıkalım.

  1. Suret-i Hak: Batılın En Tehlikeli Kıyafeti

Bir müfsidin “Ben fesatçıyım” demesi mümkün değildir. Çünkü zarar vermek isteyenler çoğu zaman maske kullanır. Ya suret-i haktan görünerek aldatırlar, ya da gerçekten bâtılı hak zannedecek kadar gafildirler. Her iki durumda da sonuç ifsattır. Bu da gösterir ki bir sözün doğru olup olmadığı, onu kimin söylediğine bakılarak değil; hakka uygunluğuna göre değerlendirilmelidir.

Söze değil, delile; şahsa değil, hakka bakmak gerekir. Bu yüzden dinimizde “adalet-i mahza”, “delil”, “şahitlik” gibi kavramlar, şahsi görüşlerin ve zanların önüne geçmiştir. Aksi halde, toplumlar şahıslar üzerinden hüküm vermeye başlarsa, hakikat değil itibar kazanır.

  1. Miheng: Fikrî Altın Testi

Bediüzzaman’ın kullandığı “miheng” benzetmesi, son derece derindir. Miheng taşı, altının saflığını test eden bir araçtır. Aynı şekilde insan da her duyduğu sözü doğrudan kalbine almamalı, önce aklın ve hikmetin mihengine vurmalıdır. Söz hak mıdır? Delili var mıdır? Neticesi hayır mıdır? Bu sorular mihengin ölçüleridir.

Sadece kötü niyetli kişilerin sözleri değil, iyi niyetli fakat bilgisiz veya yanılmış kişilerin sözleri de ifsada yol açabilir. Bu da gösteriyor ki iyi niyet, yanlışın mazereti olamaz. Bilmeden yapılan bir hata da zarardır; farkla ki, bu zararın bir bahanesi olabilir ama sonucu değişmez.

  1. Eleştirel Akıl: Sadakatten Doğan Şüphe

Modern çağda her fikir, bir kanaat pazarı gibi dolaşıyor. Sosyal medyada, meydanlarda, kürsülerde pek çok söz ve iddia havada uçuşuyor. Bunların bir kısmı suret-i haktan görünür; hatta kimi zaman dindarlık, vatanperverlik, insan hakları gibi yüce değerlerin ardına gizlenir.

Bediüzzaman’ın kendi sözü için bile “Benim sözümü de mihenge vurun” demesi, bu çağın müslümanına bir ders niteliğindedir. Bu söz, kendi nefsini bile sorgulayan bir adalet anlayışının tezahürüdür. Gerçek sadakat, sorgusuz kabullenmek değil, samimi ve yapıcı şekilde test etmektir.

  1. Kalbi Muhafaza: Söz Kalbe Girmeden Önce Aklın Eşiği

Her sözün doğrudan kalbe girmesi, duyguların rehin alınmasına yol açar. Hâlbuki İslam, aklı bir mihenk taşı olarak görür. Kur’ân defalarca “Aklınızı kullanmaz mısınız?” diye sorar. Aklı bypass edip doğrudan kalbe seslenen, duygusal coşkunlukla sahte davalar üreten her çağrı, potansiyel bir fitnedir.

Bu yüzden Bediüzzaman, sözün “hayalin elinde kalmasını”, yani hemen hazmedilmemesini ister. Söz, duygulara değil önce zihne misafir olmalı; orada test edilmeli, sonra kalbe geçmelidir. Altın çıkarsa saklanmalı, bakır çıkarsa iade edilmelidir.

Sonuç: Hakkaniyetli Şüphe, Emniyetli Akıl

Bediüzzaman’ın bu hikmetli beyanı, sadece siyasi ya da sosyal meseleler için değil; bireyin hayatındaki her karar, her fikir, her söz için geçerlidir. Günümüzde bilgi kirliliği, fikir anarşisi, sosyal medya yönlendirmeleri altında birey, “söz”le imtihan edilmektedir.

Bu yüzden kalbin kapısını herkese açmamak gerekir. Çünkü kalp, iman evidir. Ona ancak altın sözler girebilir. Ve altın söz, sadece güzel söylenen değil; hakikate uygun olan sözdür.

Özet:

Bu makalede “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez” sözünden hareketle, fikirlerde sahte hak görünümünün nasıl ifsada yol açtığı anlatıldı. Bediüzzaman’ın “miheng” tavsiyesiyle, her sözün kalbe girmeden önce akıl terazisinde tartılması gerektiği anlatıldı. İyi niyetli bile olsa delilsiz sözlerin tehlikesine dikkat çekildi. Hakikatin kişiye değil delile ve neticeye göre anlaşılacağı belirtildi. Kalbi, sadece hakikatle süslemek gerektiği fikri öne çıkarıldı.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 2nd, 2025