Hakikat Karşısında Başka Dinin Direnci Yoktur: Yeter ki Biz Doğru İslam’ı Yaşayalım

Hakikat Karşısında Başka Dinin Direnci Yoktur: Yeter ki Biz Doğru İslam’ı Yaşayalım

“Hem zaman-ı saadetten şimdiye kadar hiç bir tarih bize bildirmiyor ki; bir müslüman muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini, İslâmiyet’e tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dine dâhil olmuş olsun. Dinden çıkanlar var, o başka mes’ele.. taklid ise, ehemmiyetsizdir. Halbuki edyân-ı saire müntesibleri mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve bürhân-ı kat’î ile daire-i İslâmiyet’e dâhil olmuşlar ve olmaktadırlar. Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve

   İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardır. ”
Münâzarât

Tarihin ve hakikatin ortak şahadeti şudur:
İslam dini, akla dayalı bir tercihle, kalbi ikna eden bir teslimiyetle kabul edilmiştir. Öyle ki Bediüzzaman Said Nursî, şu meydan okuyucu tesbiti yapar:

> “Zaman-ı saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize bildirmiyor ki bir Müslüman, muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini, İslamiyet’e tercih etmiş olsun.”

Bu söz sadece duygusal bir savunu değil; tarihî bir vaka ve mantıklı bir analizdir. Çünkü İslam:

Aklı küçümsemeyen,

Kalbi ikna eden,

Ruhu doyuran,

Hayatı kuşatan bir dindir.

İslam’ın diğer dinlere üstünlüğü, sadece bir inanç iddiası değil; delil, tecrübe ve fıtratla sabit bir hakikattir.

Dinden Çıkmak mı? Başka Bir Dine Girmek mi?

Evet, zaman zaman dinden çıkan Müslümanlar görülmektedir. Ama bu, başka bir dinin aklen ve kalben üstün bulunmasıyla değil, ya cehaletle, ya menfaatle, ya da taklitle olmaktadır. Yani kişi dininden çıkmakta; fakat başka bir dine bilinçli olarak, delil ve muhakemeyle dahil olmamaktadır.

Bu, çok önemli bir farktır.

Öte yandan, başka dinlere mensup insanlar arasında, aklî ve ilmî araştırmalarla, mantıklı sorgulamalarla İslam’a girenlerin sayısı fevkalade yüksektir. Tarihte de, günümüzde de bu böyle olmuştur.

> Bir Alman felsefecisi, bir Amerikalı akademisyen, bir Japon araştırmacı… İslam’a giriş sebeplerini anlattıklarında, daima delil, tutarlılık, ruh huzuru ve hayatla uyum gibi kavramları öne çıkarırlar.

Çünkü İslam, akla düşman değil; aklı hidayete götüren bir nurdur.

Peki Neden Daha Fazla Kişi Girmiyor?

Burada Bediüzzaman’ın soruya cevabı da oldukça net ve sarsıcıdır:

> “Eğer biz, doğru İslamiyet’i ve İslamiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek; bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardır.”

Demek ki asıl engel, İslam’ın kendisi değil; biz Müslümanların temsil zaafıdır.
Yani İslam’da kusur yok; ama Müslümanlıkta kusur var.

Biz dürüst değilsek, insanlar nasıl İslam’ın ahlâkına meyletsin?

Biz çalışkan değilsek, İslam’ın medeniyet çağrısı nasıl inandırıcı olsun?

Biz adaletli değilsek, Kur’an’ın adalet nizamı nasıl cazip görülsün?

İslam’ın güzelliği, onun hakikat oluşundadır. Ama o hakikatin güzellikle sunulması, temsil ile gösterilmesi, insanlığın gözleri önünde yaşanması gerekir. Biz, Müslümanlar olarak buna vesile olmadıkça; İslam’a girecek nice vicdanlar, kapıda bekler durur.

İslam’ın Cazibesi: Fıtrî, Ruhî ve Aklî Uyum

İslam:

Aklı doyurur: Çünkü çelişkisizdir, delillidir, sorgulamaya açıktır.

Kalbi doyurur: Çünkü merhametlidir, şefkatlidir, dua ve ibadetle ruhu yüceltir.

Toplumu doyurur: Çünkü adaletlidir, denge ve ölçü koyar.

Fıtrata uygundur: Çünkü insanı insan olarak kabul eder; ruhunu da, bedenini de tatmin eder.

Bu yüzden denilebilir ki:
İslam, temsil edildiği ölçüde evrensel olarak kabul edilecek bir hakikattir.
Ve temsil edilebildiği ölçüde, insanlık için yeniden bir umut olacaktır.

Özet:

Tarih boyunca hiçbir Müslüman, aklî muhakemeyle başka bir dini İslam’a tercih etmemiştir. Fakat başka dinlere mensup olanlar, delillerle ve aklen ikna olarak İslam’a girmişlerdir. Bu da İslam’ın fıtrî ve aklî üstünlüğünü gösterir. Ancak bugünkü en büyük eksiklik, Müslümanların İslam’ı gerektiği gibi temsil edememesidir. Eğer biz “doğru İslamiyet’i” ve “İslamiyet’e lâyık doğruluğu” gösterirsek, insanlık fevc fevc İslam’a yönelecektir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 2nd, 2025