Zâhirden Hakikate: Tarîkat Berzahı ve Doğrudan Lütuf Yolu

Zâhirden Hakikate: Tarîkat Berzahı ve Doğrudan Lütuf Yolu

“Evet, zâhirden hakikate geçmek iki suretledir:

   Biri: Tarîkat berzahına girip seyr ü sülûk ile kat’-ı meratib ederek hakikate geçmektir.

   İkinci Suret: Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u İlahî ile hakikate geçmektir ki sahabeye ve tabiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur.”
Mektubat

İnsanın en büyük yolculuğu, içe doğru yaptığı seyirdir. Zahirden hakikate, sûretten manaya ulaşmak, kulluğun en yüce hedefidir. Bu ulvî yolculuğun iki temel güzergâhı vardır: Biri seyr ü sülûk ile tarîkat berzahını aşarak, diğeri ise doğrudan ilahî lütufla hakikate ulaşmaktır. Her iki yol da hakikate çıkar; ancak biri uzun, diğeri kısa ve azametli bir yoldur.

  1. Tarîkat Berzahından Geçerek Hakikate Ulaşmak:

Bu yol, asırlardır tasavvuf mekteplerinde öğretilen “seyr ü sülûk” yoludur. Kul, önce nefsini terbiye eder, ahlâkını güzelleştirir, kalbini temizler, letaifini işler ve mürşid-i kâmil rehberliğinde mertebeler kat eder. Bu yol meşakkatli, zahmetli ama aynı zamanda terbiye edici bir yoldur. İnsan, bu süreçte acziyetini, fakrını, mahlûkiyetini ve kulluğunu idrak eder. Her makamda ayrı bir perde kalkar, hakikat yavaş yavaş tecellî eder. Lakin bu yol, zaman ister, sabır ister ve ciddi bir iç disiplin gerektirir.

  1. Doğrudan Lütufla Hakikate Geçiş: Sahabe Yolu

İkinci yol ise çok daha kısa, fakat çok daha derin bir yoldur. Bu, doğrudan doğruya lütf-u İlahî ile hakikate erişmektir. Sahabe ve tabiînin yaşadığı bu yolda, kalpler öyle bir imanla dolar ki, zikir ve fikirle yıllarca kat edilecek yollar bir anda aşılır. Çünkü onların rehberi doğrudan Kur’an ve bizzat Hz. Peygamber’in (sav) sohbetiydi. Nefisleri, Kur’an’ın nurlarıyla birden bire eriyip teslim olmuştu. Onlar, kalplerinin merkezine yerleşen iman nuruyla hakikate doğrudan ulaştılar. Bu, “ashabiyet makamı” denilen üstün bir fıtrat halidir.

Bu ikinci yol, elbette ki herkes için sıradan bir nasip değildir. Ancak bu yolun özü, ihlâs, teslimiyet, sadakat ve tam imandır. Tarîkat yolunun yıllar süren terbiyesini, sahabe bir bakışta, bir sohbetle, bir hitabla elde etmişti. Bu yüzden onların velayeti, “velayet-i kübra”dır ve mahiyeti daha farklı, daha yücedir. Onlar ne kademelerden ne de vecd hallerinden geçtiler; doğrudan imanın nuruyla yandılar, aydınlandılar.

Günümüzde Ne Yapmalı?

Bugünün insanı için bu hakikatlerin en hikmetli neticesi şudur: Zaman, fitne zamanı, zihinler bulanık, nefisler kuvvetli. Böyle bir çağda kısa ve selametli yolu aramak elzemdir. Bu da Kur’an ve sünnet rehberliğinde doğrudan sahabe mesleği olan velayet-i kübraya yönelmekle olur. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’la bu yolu göstermesi, bu zamanın fıtrî ve ruhî ihtiyaçlarına en uygun çareyi sunmasıdır. Artık zaman, zikirle cezbeye değil, tefekkürle hakikate ulaşma zamanıdır.

Zira tarîkat yolunda cezb ve evradlar hâkimken, sahabe mesleğinde doğrudan iman-ı tahkikî ile hakikate ulaşma vardır. Kalbin ve aklın birlikte çalıştığı bu yolda, insan hem mantığını ikna eder, hem ruhunu tatmin eder. Bu yüzden, günümüzde en selametli ve kısa yol, Kur’an’dan doğan tefekkürî iman, sahabe mesleği olan velayet-i kübra yoludur.

Özet:

Bu makalede, zahirden hakikate ulaşmanın iki yolu anlatılmıştır: Biri, tarîkat berzahını aşarak seyr ü sülûk ile ulaşılan yol; diğeri ise sahabe ve tabiîn gibi zatların doğrudan ilahî lütufla ulaştıkları kısa ve yüksek yoldur. İlk yol meşakkatli ama tedricî, ikinci yol ise ani ve derin bir fıtrî kemâldir. Günümüzde bu kısa ve selametli yol, Kur’an ve sünnet ekseninde tefekkürle iman kazanmak ve sahabe mesleğini örnek almaktır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 1st, 2025