Sessiz Konuşmalar: Kâinatın Dilsizce Söylediği Tesbihat
Sessiz Konuşmalar: Kâinatın Dilsizce Söylediği Tesbihat
> “Demek faaliyetten gelen harekât ve zeval, bir tekellümat-ı tesbihiyedir. Ve kâinattaki faaliyet dahi kâinatın ve envaının sessizce bir konuşması ve konuşturmasıdır.”
(Mektubat, Bediüzzaman Said Nursî)
İnsan konuşur, hayvanlar ses çıkarır, makineler çalışır, rüzgâr eser… Peki ya dağlar? Ağaçlar? Yıldızlar? Bu devasa sistemin hiçbir şeyi suskun değilken, neden sessiz görünür? İşte bu soruya Bediüzzaman’ın bu cümlesiyle verilen cevap, madde ve mana arasındaki en hikmetli bağlardan birini ortaya koyar.
Kâinatta görünen hareket, değişim ve dönüşüm, sadece fiziksel bir işleyiş değil; ilahî bir dilin, sessiz bir konuşmanın tezahürüdür. Her hareket, her kayboluş ve yeniden var oluş, Allah’ın isimlerinin tecellisiyle kâinatın yaptığı bir tesbih hükmündedir.
- Harekât ve Zeval: Yok Oluş Değil, Tesbihte Bir Değişimdir
Hareket, canlılık demektir. Zeval (yok oluş) ise bu canlılığın bir başka şekle dönüşmesidir. Güneşin batışı, yaprağın düşüşü, yıldızın sönüşü… Bunların hepsi bir bitiş gibi görünse de, aslında her biri Rabbanî bir kelimenin son hecesi, bir tesbih cümlesinin tamamlayıcı noktasıdır.
> Bir çiçek solar ama onun çürüyüşü, toprağa can taşır.
Bir yıldız kayar ama başka bir gök cismi doğar.
Her “giden”, bir tesbih cümlesini tamamlar; yerini bir başka zikre bırakır.
- Faaliyet: Sükût İçinde Konuşmak
Kâinat bir saat gibi işler. Sessizdir ama her an işler.
Bu sessizlik zannettiğimiz düzen, aslında sürekli bir ilahî kelam, bir sessiz konuşmadır.
> Güneşin doğuşu ve batışı: Kudretin gündelik ilanıdır.
Rüzgârların esmesi: Rahmetin emriyle yapılan görevlerdir.
Hücrelerin bölünmesi: Hayatın yeniden inşasıdır.
Elektronların dönüşü: Varlığın kalp atışıdır.
Kâinatın her zerresi susarak tesbih eder, görünmeden bildirir. İşte bu yüzden Bediüzzaman der ki:
“Kâinattaki faaliyet dahi envaın sessizce konuşmasıdır.”
Yani mahlûkat, konuşmakta ama ses yerine varlıklarıyla, hareketleriyle, fıtratlarıyla konuşmaktadırlar.
- Sessizliğin İçinde Gizli Tesbihler
Bir çocuğun büyümesi, bir yaprağın sararması, bir çiçeğin açması… Bunların hiçbirinde dışa dönük bir “konuşma” yoktur. Ama bu “sükût içindeki faaliyet”, insana bir kitap gibi konuşur.
> Çiçek demeden “Ben Rezzak’ı gösteriyorum” der.
Arı susarak “Ben Hakîm bir Zât’ın sanatıyım” der.
Güneş durmadan “Ben bir mumum, Sahibim için yanıyorum” der.
Bu tesbihat, kelimesiz bir zikir, dilsiz bir dua, hareketle yapılan bir ibadet gibidir. İşte iman nazarı, bu sessizliği anlam dolu bir kelam olarak görür.
- İman Gözlüğüyle Bakmak: Tesbihleri Duymak
Bir mü’min için, dağın suskunluğu bile bir tekbir,
nehirin akışı bir hamd,
rüzgârın esmesi bir tesbihtir.
Ama gaflet gözüyle bakıldığında, bütün bu hareket sadece rastgele bir tabiat olayı gibi görünür.
İşte burada iman ile imansız bakışın farkı ortaya çıkar:
İman, harekete anlam verir.
Gaflet, hareketi sebepler zincirine hapseder.
- Hayatımıza Yansıması: Biz Ne Söylüyoruz?
Kâinat bu kadar tesbihle doluyken, insanın susması düşünülemez. En kıymetli varlık olan insan, ya bu tesbih korosuna katılır ya da susarak konuşan kâinatı bile anlamaz hale gelir.
> “Ey insan! Kâinat konuşuyor, sen de dinle ve sen de söyle.
Sessizce akan yıldızlar, çiçekler, bulutlar Allah’ı zikrediyor;
Sen de kendi varlığınla zikret, tesbih et, yoksa sen onlardan geri kalırsın.”
Sonuç ve Özet
Kâinatta görünen tüm faaliyet, hareket ve değişimler, sessizce yapılan bir tesbihtir.
Harekât ve zeval, bir yok oluş değil; bir ibadetin, bir zikrin parçasıdır.
Gafletle bakıldığında rastgele hareket gibi görünen olaylar, iman nazarıyla bakıldığında ilahî konuşmalar hâline gelir.
Her şey, dili olmasa da hâliyle Allah’ı tesbih etmektedir.
İnsan da bu tesbih korosunun en yüksek sesi olmalı, şuurla bu zikre katılmalıdır.
> Unutma:
Kâinat susmaz, sadece sen duymuyorsun. O konuşuyor; tesbih ediyor. Sen de katıl bu zikir halkasına…