Ölüm: Bir Son Değil, Sonsuzluğa Açılan Kapı

Ölüm: Bir Son Değil, Sonsuzluğa Açılan Kapı

“Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.”
Mektubat

Giriş: Korkulan Hakikat mi, Unutulan Rahmet mi?

İnsan, doğumla dünyaya gözünü açar ve her gün biraz daha yaklaşır meçhul sandığı bir kapıya: ölüm. Lakin bu kapıdan içeri girmek istemez. Çünkü ölüm, zihinlerde çoğu zaman hiçlik, ayrılık, karanlık, korku ve yok oluş olarak kodlanmıştır. Bu sebeple insanlar ölümü konuşmaktan kaçar, ölümle yüzleşmemek için her yolu dener. Hâlbuki ölüm, sanıldığı gibi bir sona eriş değil; asıl yurda dönüş ve ebedî saadetin başlangıcıdır.

Hakikat: Ölüm İdam Değil, Terhistir

Bediüzzaman Said Nursî’nin Mektubat adlı eserinde yer alan şu ifadeler, mevtin hakikatini gözler önüne serer:

> “Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.”

Bu sözlerde derin bir kelamî, mantıkî ve vicdanî izah vardır. Mevt, bir ceza değil, rahmettir. Askerin kışladan terhis edilip memleketine dönmesi gibi, insan da bu dünya kışlasından, hizmet süresini tamamladıktan sonra ebedî yurduna sevk edilir. Ölüm bir kopuş değil; rahmetle dolu bir kavuşma vesilesidir.

Mantık: Ölüm Olmasaydı Hayat Çekilmezdi

Düşünün ki ölüm olmasaydı, yaşlılık bitmeyen bir azap, hastalık sonsuz bir çile olurdu. Ölüm, rahmetin bir cilvesi olarak imdadımıza yetişiyor. Dünya dar bir misafirhane; ebedî kalmaya müsait değil. Sevdiğimiz ne varsa bizden kopup gitmekte… Fakat ölümle beraber bu kopan bağlar, ahirette daha sarsılmaz bir vuslata dönüşüyor.

Ayrıca ölüm, insanı tevazuya, sorumluluğa ve anlamlı bir hayata davet eder. Ölümü inkâr eden ya da yok sayan toplumlar; nefsanî hazlara, bencilliğe ve anlamsızlığa düşerler. Ölümü tanımak ise insanı erdemli bir hayatın yolcusu yapar.

İbret: Ahbapların %99’u Orada

Bediüzzaman aynı pasajda der ki:

> “Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.”

Her insan, bu dünyada sevdiği nice dostunu, akrabasını, büyüklerini toprağa vermiştir. Geriye kalanlar da sırasını beklemektedir. O hâlde ölüm, firak değil vuslattır. Asıl ayrılık, dünya hayatının kendisindedir. Asıl hasret buradadır. Ölüm ise ayrılıklara son veren, ebedî dostlukları başlatan bir kavuşmadır.

Hikmet: Ölüm Olmadan Ebediyet Olmazdı

Eğer ölüm olmasaydı, sonsuzluk arzumuz, ebedî güzellik ihtiyacımız nasıl karşılanırdı? Ölüm, bu ihtiyacın kapısını açar. Dünya bir sınav salonudur; ölüm de sınavın bittiğini ilan eden zil gibidir. Bu zil çaldığında, insan ya mükâfatla ya da pişmanlıkla karşılaşır. Bu yüzden ölüm, yalnız bir sonuç değil; aynı zamanda hazırlık ve sorumluluk çağrısıdır.

Sonuç: Ölüm Korkulacak Değil, Anlaşılacak Bir Gerçektir

Ölümle ilgili asıl sorun, onun bizzat kendisinden değil, yanlış anlaşılmasından kaynaklanır. Onu hiçlik ve inkıraz olarak görmek; insanı karanlığa mahkûm eder. Oysa Kur’ânî perspektif ve Risale-i Nur’un bakışı, ölümü aydınlatır, iç yüzünü gösterir ve onu rahmet kapısı haline getirir.

Özet:

Ölüm, yokluk değil; asıl vatan olan âhirete geçiştir.

İdam değil, terhis; firak değil, visaldir.

Mantıken ve ruhen bakıldığında, ölüm hayatı anlamlandırır.

Ölümle kaybettiklerimizle ebedî buluşma vardır.

Ölüm, hazırlık ve farkındalık çağrısıdır; korkulacak değil, anlaşılacak bir gerçektir.

> Son söz:
Ölümü tanıyan, hayatı da doğru tanır. Çünkü hayatı anlamlı kılan, onun ebediyetle bağlanmasıdır. Bu bağ ise ölümün ardındaki rahmetle kurulur.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 1st, 2025