Mutlak Sâlihât: Zaman, Zemin ve Zekâya Göre Değişen Faziletler
Mutlak Sâlihât: Zaman, Zemin ve Zekâya Göre Değişen Faziletler
“
اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
Yalnız ıtlakın nüktesini beyan eder.}
Kur’ân “sâlihât”ı mutlak, mübhem bırakıyor. Çünkü ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr, çoğu nisbîdirler. Nev’den nev’e geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır. Mahalden mahalle tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur. Ferdden cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyeti değişir.
Meselâ: Cesâret, sehâvet erkekte gayret, hamiyet, muavenete sebeptir. Karıda nüşûza, vakahata, zevc hakkına tecâvüze sebep olabilir. ”
Sünuhat Tüluhat İşârat
Kur’ân-ı Hakîm’in tekrar tekrar zikrettiği ve birçok ayetin merkezine koyduğu o eşsiz tamlama:
> “الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ”
yani “İman eden ve sâlih amel işleyenler”…
İman kalbin nurudur; sâlih amel ise o nurun hayat bulmuş hâlidir. Ancak burada Kur’ân’ın ince bir belâgat sırrı dikkat çekicidir: Kur’ân, “sâlihât”ı hep mutlak bırakır. Yani tanım yapmaz, sınır çizmez, detaylandırmaz. Peki neden?
Bediüzzaman’ın veciz ifadesiyle:
> “Kur’ân, ‘sâlihât’ı mutlak, mübhem bırakıyor. Çünkü ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr, çoğu nisbîdirler.”
Bu ifade, çağlar ve toplumlar üstü bir hakikati dile getirir. Sâlih amel; yani hayırlı, güzel, doğru davranış; sabit bir listeyle değil, şartlara, şahıslara ve zamana göre şekillenen bir yapıyla anlaşılır. Zira ahlâkî faziletler, mutlak ve donmuş kalıplar değildir. Bazen bir fazilet, farklı bir ortamda, farklı bir netice doğurabilir.
- Ahlâkın Nisbi Tabiatı
> “Cesaret erkekte gayret ve hamiyet olur; kadınlarda vakâha ve nüşûza (başkaldırıya) sebep olabilir.”
Bu tespit, ahlakın uygulama alanındaki göreceliliğini anlatır. Cesaret, erkek için koruyucu bir özelliktir; ama kadın için sınır tanımazlık ve isyana dönüşebilir. Demek ki ahlâkî bir meziyet, mahiyetini taşıdığı bedenin sorumluluk alanına göre değişebilir. Fazilet, bağlam ister.
İşte bu yüzden Kur’ân, “sâlihât”ı mutlak bırakır. Böylece her zamanın ve her toplumun kendi içtimaî, kültürel, toplumsal ve bireysel gerçeklerine göre iyiliği yeniden tanımasına fırsat tanır.
- Benzer Anlamda Ayetler
Bu manayı destekleyen birçok ayet mevcuttur. İşte bazı örnekler:
Hud Suresi 11. ayet:
> “Ancak sabredenler ve salih ameller işleyenler başka. İşte onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.”
– Burada da “salih amel” mutlak gelmiştir. Tanım yapılmaz, çünkü her bireyin imtihanı ayrıdır.
Asr Suresi 3. ayet:
> “Ancak iman edenler, sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnâ…”
– Toplumsal düzlemde sâlihât, yalnız bireysel değil, dayanışmacı ve ahlâkî destekle anlam kazanır.
Nisa Suresi 124. ayet:
> “Erkek olsun kadın olsun, kim iman etmiş olarak sâlih amel işlerse, onlar cennete girerler.”
– Cinsiyet farkı yoktur ama sâlih amel her iki cinsin ayrı sorumluluk alanlarında farklı şekillerde tezahür eder.
Bu ayetler, Kur’ân’ın sâlih amel kavramını zemin, zaman, cinsiyet ve toplumsal konum farklarına göre açık uçlu bırakmasının hikmetini tasdik eder. Fazilet donuk değil, diridir; çağlara göre şekil alır ama ruhunu kaybetmez.
- Günümüz İçin Uygulama: Mutlak Olanı Nasıl Okumalıyız?
Zamanımızda en çok karıştırılan şeylerden biri de şudur: Bir davranışın geçmişte fazilet sayılması, bugün de mutlaka fazilet olacağı zannedilir. Hâlbuki her davranışın ahlâkî değeri niyete, nihaî sonuca ve topluma olan etkisine göre değerlendirilir.
Mesela;
Sükût, bazı zamanlarda hikmettir, ama zulme karşı sessizlikse büyük bir vebal olabilir.
Cömertlik, bazen fazilettir; ama israf ve gösterişle yapılırsa hasaret olur.
Cesaret, kahramanlıktır; ama ölçüsüzce kullanılırsa hezimet olur.
Kur’ân bu yüzden sâlihâtı mutlak bırakır: İnsan aklını, kalbini ve şuurunu devreye sokarak, kendi çağındaki iyiliği arayıp bulsun diye.
Sonuç ve Özet
Bu makalede şu üç temel mesaj anlatıldı:
- Kur’ân “sâlihât”ı mutlak bırakır, çünkü iyilik ve fazilet çoğu zaman bağlamsaldır, her zaman ve toplumda aynı biçimde görünmez.
- Aynı ahlâkî özellik, farklı şartlarda ve kişilerde zıt neticeler doğurabilir. Cesaret, erkekte koruyucu olurken, kadında yıkıcı olabilir.
- Salih amellerin sınırlarını Kur’ân bilinçli olarak belirlemez, çünkü insanın aklı ve vicdanı her çağda bunu keşfetmeye memurdur.
Özet:
Kur’ân, “sâlihât” kavramını mutlak ve mübhem bırakmakla, ahlâk ve faziletin bağlamına dikkat çeker. Aynı davranış farklı şartlarda zıt sonuçlara sebep olabilir. Cesaret, erkek için hayır; kadın için şer olabilir. Bu yüzden Kur’ân’ın bu esnek dili, insanı kendi zaman ve toplumunda iyiliği aramaya sevk eder. Fazilet donuk değil, diridir. İmanla birleşen her eylem, bağlamına göre sâlih olabilir; Kur’ân da bunu bilerek mutlak bırakmıştır.