MERHAMETİN ZAFERİ: MÜSLÜMANIN GÜCÜ KANLA DEĞİL, AFFLA ÖLÇÜLÜR
MERHAMETİN ZAFERİ: MÜSLÜMANIN GÜCÜ KANLA DEĞİL, AFFLA ÖLÇÜLÜR
Tarihin tozlu sayfalarında nice kahramanlıklar, fetihler ve zaferler yazılıdır. Fakat çok azı vardır ki ardında intikam değil, affı; kılıç değil, merhameti; hükmetmek değil, hidayeti bırakmıştır. İşte bu nadir örneklerden biri, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mekke’nin fethindeki duruşudur.
O, çocukluğunun geçtiği şehirden kovulmuş, en yakın dostları şehit edilmiş, malları yağmalanmış, ailesi işkencelere maruz kalmıştı. Eğer bir insanın kalbinde kin tutmak için sebepler aranacaksa, onun hayatı bunlarla dolu olması gerekti. Fakat O, intikam duygularını değil, Allah’ın rızasını önceledi. Mekke’yi fethettiğinde ordusunun kan dökmesini yasakladı. Ne bir taş atıldı, ne bir kılıç çekildi. Düşman ilan edilenler bile affedildi.
Bu tavır, sadece bir liderin siyasi zekâsı değil; bir peygamberin ilahi terbiyesi, kalp merhameti ve kulluk bilinciydi. Zafer, düşmanı yok etmekle değil, kalplerini kazanmakla mümkündü. Zira İslâm, fetihleri kılıçla değil, hikmetle yapar.
Oysa Batı tarihinde farklı bir tablo çıkar karşımıza. Arthur Gilman’ın da ifade ettiği gibi, Haçlılar Kudüs’ü aldıklarında kadın, erkek, çocuk ayırt etmeksizin yetmiş bin Müslümanı kılıçtan geçirdiler. Kutsal saydıkları şehri kana bulayarak “zafer” ilan ettiler. Ama aslında kaybeden onlar oldu. Çünkü tarih, sadece kılıçla değil, ahlakla da yazılır. Ve zalimlerin adı kanla, merhametlilerin adı dua ile anılır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) hiçbir zaman şahsi sadakate ya da otoriter bir hükümdarlığa yönelmedi. O, Allah’a sadakati öğretti. İnsanlara kulluğu değil, kullara Hakk’a kulluğu gösterdi. Bu yüzden zaferi dinden doğdu, siyasetten değil.
********((
> “Ey hüzünlerimizi hayra çeviren Allah’ım! Dilimizi duasız, gönlümüzü sensiz bırakma.”
Çünkü asıl zafer; bir kalbi Allah’tan ayırmadan yaşamak, hüzünleri dua ile hayra çevirebilmektir. Hz. Muhammed’in zaferi de tam olarak buydu: İnsanlığa en büyük örnekliği göstererek, zalimliğin değil, rahmetin peygamberi olduğunu isbatladı.
Bugün dünyada akan kan, dökülen gözyaşı ve işgal edilen topraklar gösteriyor ki gerçek çözüm tankla, topla, stratejiyle değil; ancak “rahmetle” mümkün olabilir. Adaletin ve barışın gerçek temsilcisi, ancak Hz. Muhammed gibi affedebilen ve Allah’a tam tevekkül edebilen bir kalptir.
Özet:
Hz. Muhammed (s.a.v.), Mekke’yi fethederken hiçbir intikam duygusu taşımamış, affetmeyi tercih etmiştir.
Bu tavır, onun zaferinin dini bir temel üzerine kurulu olduğunu, siyasi hesaplarla hareket etmediğini gösterir.
Arthur Gilman’ın anlattığı gibi, Hz. Peygamber şahsi iktidarı değil, ilahi adaleti esas almıştır.
Haçlıların Kudüs’te yaptığı katliamlar ile Hz. Muhammed’in affı arasındaki fark, iki farklı dünya görüşünü gözler önüne serer.
Kalıcı zafer, kanla değil; dua, merhamet ve affetme ile elde edilir.
Duayla Allah’a yönelen kalpler, gerçek fetihlere ulaşabilir.