Kıymetsiz Ellerde Kıymetsiz Olan Hakikatler ve Hayatın Büyük Manzarası
Kıymetsiz Ellerde Kıymetsiz Olan Hakikatler ve Hayatın Büyük Manzarası
“Bîçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.”
“Küremiz hayvana benziyor, âsâr-ı hayat gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir nevi hayvan olmayacak mıdır? Veya bir mikrop küremiz kadar büyüse, ona benzemeyecek midir? Hayatı varsa, ruhu da vardır. Âlem, insan kadar küçülse, yıldızları zerrât ve cevahir-i ferdiye hükmüne geçse; o da bir hayvan-ı zîşuur olmayacak mıdır? Allah’ın böyle çok hayvanları var.”
“En bedbaht, en muzdarib, en sıkıntılı; işsiz adamdır. Zira atalet, ademin birâderzadesidir; sa’y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır.”
Hutbe-i Şamiye
İnsanlık tarihi, hakikatin elden ele dolaşırken bazen nasıl tahrif edildiğine, nasıl kıymetten düşürüldüğüne dair ibretlik sahnelerle doludur. Her hakikat kendi sahibinde ya bir cevher olur ya da heba olur gider. Nitekim “Bîçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur” sözü, bu gerçeğin özlü bir ifadesidir. Hakikat, ehil olmayan ellerde ya unutulur ya da tahrif edilir. Bunu en iyi, dinin politikaya alet edilmesinde, ilmin menfaat uğruna saptırılmasında, sanatın heva ve heveslere peşkeş çekilmesinde görmekteyiz.
Bugün birçok insan hakikate ulaşmak yerine onu kendi menfaati, ideolojisi ya da arzuları doğrultusunda eğip büker hale gelmiştir. İlmin, ahlakın ve dinin özündeki saf hakikat, nefsin elinde kirlenmiştir. Oysa hakikat, ehil ellerde hikmete dönüşür; insanı yüceltir, toplumu ıslah eder ve kainatla barış içinde yaşamayı öğretir.
Bu noktada ikinci bir mana kapısı açılır: Hayat ve kainatın canlılığı. Bediüzzaman, küre-i arzı canlı bir hayvana benzetir. Zira dünya, üzerinde hareket eden, doğuran, ölen, dönüşen milyonlarca sistemle adeta hayat emareleri gösterir. Eğer bir mikrop büyütülse dünyaya benzer, dünya küçültülse bir mikrop gibi canlı bir varlık olurdu. Bu teşbih, aslında mikrodan makroya kadar bütün yaratılmışların birbirine benzeyen bir düzen, maksat ve sanat içinde yaratıldığını anlatır. Her şeyin bir ruhu, bir anlamı ve bir hikmeti vardır.
İşte insanın da bu canlı kainat içinde yeri, gayesi ve hareketi vardır. Bunu anlamayan, işsiz ve atıl kalan kişi ise sıkıntının ve buhranların girdabına düşer. “En bedbaht, en muzdarib, en sıkıntılı; işsiz adamdır.” Çünkü insanın yaratılışındaki en büyük hikmet, sa’y yani gayret ve üretimdir. Sa’y, sadece fiziki bir çalışma değil; fikrî, kalbî, içtimaî ve ruhî her alanda üretken olmak demektir. Boşluk ise ademe, yokluğa yakın bir haldir; insanın kendi kendini çürütmesidir.
Bugün nice insanlar vardır ki zamanını öldürmekle övünür, işsizliği bir özgürlük sanır, hayatı amaçsızca tüketir. Hâlbuki mevcudat içinde en çalışkan varlık, en yüksek gayeye sahip olan insandır. İş, gayret ve üretim; ruhun gıdasıdır, benliğin istikameti ve hayatın lezzetidir.
Sonuç ve Özet
Bediüzzaman’ın sözleri, üç temel mesajı ihtiva eder:
- Hakikat, ehil olmayan ellerde kıymetini kaybeder. Bu yüzden hakikatin muhafazası, ancak sadakatli ve hikmetli kalplerin işidir.
- Kainat canlıdır ve hayatın işaretlerini taşır. Her varlık, İlahi sanatın bir yansımasıdır. Mikrodan makroya, hepsi birbirine benzer şekilde ruh taşır.
- İşsizlik ve ataletsizlik, insan ruhunu çökerten en büyük musibettir. Gayret, hareket ve üretim ise insanı hayata bağlayan ana damardır.
Bu üç madde, sadece ferdî değil, içtimaî ve uhrevî bir hayat için de pusula gibidir. Hakikati sahiplenmek, kainatı okumak ve boşluktan kaçmak; hem dünya hem ahiret saadetinin kapılarını aralayacaktır.
Özet:
Makale, Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye’sinden alınan üç veciz sözü esas alarak; hakikatin kıymetsiz ellerde nasıl heba olduğunu, kainatın canlılığına dair hikmetli bir bakışı ve işsizliğin ruhsal çöküntüye nasıl sebep olduğunu ele alır. Neticede, hakikati korumak, kainatla irtibat kurmak ve sa’y ile hayatı mamur etmek gerektiği anlatılır.