İki Yüzlü Âyine: Mülk ve Melekût Arasındaki İlâhî Hakikat
İki Yüzlü Âyine: Mülk ve Melekût Arasındaki İlâhî Hakikat
“Kâinatın iki ciheti var, âyinenin iki vechi gibi. Biri mülk, biri melekûtiyet. Mülk ciheti ezdadın cevelangâhıdır. Hüsün-kubuh, hayır-şer, sağîr-kebir gibi umûrun mahall-i tevarüdüdür. Onun için vesait ve esbab vaz’edilmiş, ta dest-i kudret zâhiren umûr-u hasise ile mübaşir olmasın. Azamet, izzet öyle ister. Hakikî te’sir verilmemiş, vahdet öyle ister.
Melekûtiyet ciheti ise, mutlaka şeffafedir. Teşahhusât karışmaz. O cihet vasıtasız Hâlık’a müteveccihtir. Terettüb, teselsül yoktur. İlliyet mâluliyet giremez. İ’vicacatı yoktur. Avaik müdahale edemez. Zerre Şems’e kardeş olur.
Kudret hem basit, hem nâmütenahî, hem zâtî, mahall-i taalluk-u kudret hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Büyük küçüğe tekebbürü, cemaât ferde rüchanı, küll cüz’e nisbeten kudrete karşı fazla nazlanması olamaz.”
Sünuhat Tüluhat İşârat
Kâinat, sadece yıldızlar, dağlar, insanlar, hayvanlar, elementler veya tabiat kuvvetlerinden ibaret değildir. O, iki cihetli büyük bir âyinedir. Bediüzzaman’ın ifadeleriyle:
> “Kâinatın iki ciheti var, âyinenin iki vechi gibi. Biri mülk, biri melekûtiyet.”
Bu ifade, maddî âlemle manevî âlemi, zahir ile bâtını, görünen ile görünmeyeni, sebep ile sonucu birbirinden ayıran derin bir metafizik ayrımı ortaya koyar. Ve bu ayrım, birçok teolojik ve felsefî sorunun temelini açıklayan bir anahtardır.
- Mülk Ciheti: Sebeplerin Gölgesinde Sınav Sahnesi
Mülk ciheti, gözle görülen, elle tutulan, madde ile ifade edilen yönüdür. Bu cihette:
Hayır-şer,
Güzel-çirkin,
Büyük-küçük gibi zıtlıklar sürekli bir hareket içindedir.
> “Mülk ciheti ezdadın cevelangâhıdır.”
Yani zıtların karşılıklı gelip geçtiği bir sahnedir. Bu sahne öyle düzenlenmiştir ki, Allah’ın kudreti doğrudan değil, vesileler ve sebepler üzerinden görünür. Çünkü:
> “Dest-i kudret zâhiren umûr-u hasise ile mübaşir olmasın. Azamet, izzet öyle ister.”
Yani Allah’ın azamet ve yüceliği, O’nu zahiren çirkin ve değersiz işlerle doğrudan irtibatlandırmaz. O’nun kudreti doğrudur, fakat zahirde sebepler perdesiyle görünür. Tıpkı bir padişahın çöpçülükle değil, vekilleriyle iş görmesi gibi.
Ve dikkat edin:
> “Hakikî te’sir verilmemiş, vahdet öyle ister.”
Sebep vardır ama etkili değildir. Gerçek işi yapan yine Allah’tır. Bu, tevhid inancının en derin boyutudur: Görünen sebepler sadece bir perdeliktir; kudretin kendisi doğrudan tecellî eder ama perde arkasından.
- Melekût Ciheti: Vasıtasızlık, Lekesizlik, İsyansızlık
Öte yandan kâinatın melekûtiyet ciheti, yani iç yüzü, bâtını, hakikat tarafı ise:
> “Mutlaka şeffafedir. Teşahhusât karışmaz.”
Burada bireysel kimlikler, özel durumlar yoktur. Her şey Allah’a doğrudan yönelmiştir. Bu cihette:
Sebepler zinciri (illiyet-teselsül) geçersizdir.
Kudret, vasıtasız ve doğrudan işler.
En küçük zerre bile, doğrudan Şems’e kardeş olur.
Bu ne demektir?
Kâinatın bu bâtınî yüzünde, Allah’ın kudreti aracısız, lekesiz, engellenemez şekilde hükmünü icra eder. Hiçbir perde yoktur. O yüzden:
> “Mahall-i taalluk-u kudret hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır.”
Ve ne büyük ne de küçük, Allah’ın kudretine karşı bir direnç gösteremez:
> “Büyük küçüğe tekebbürü, cemaât ferde rüchanı, küll cüz’e nisbeten kudrete karşı fazla nazlanması olamaz.”
Yani Allah’ın kudreti karşısında büyüklük-küçüklük, kalabalık-tek farkı yoktur. Bir güneşi yaratmakla bir sineği yaratmak arasında fark yoktur. Çünkü Allah’ın kudreti basittir (parçalara bölünmez), zâtîdir (kendisindendir), sonsuzdur (had tanımaz).
- Bu Gerçek Ne Öğretir?
Bu metafizik hakikat, hem hayatımıza yön verir hem de imanı derinleştirir:
Dünyada sebepler var ama onlara hakikî tesir verilmemeli. Rızkı patron değil Allah verir. Şifayı ilaç değil Allah ihsan eder. Sebeplere sadece “vesile” nazarıyla bakılmalı.
Görünmeyen âlemde ise doğrudan Allah’ın kudreti işler. Dua burada devreye girer. Kader burada anlam kazanır. Teslimiyet burada zirveye çıkar.
İnsan, bu iki ciheti birlikte okumalıdır. Mülk cihetinde tedbir alır, melekût cihetinde tevekkül eder. Zahiren sebeplere yapışır ama kalben yalnız Allah’a güvenir.
Sonuç ve Özet
Bu makalede üç temel mesaj verilmiştir:
- Kâinat iki yüzlü bir âyinedir: Mülk (zahiri/maddî) ve melekût (bâtınî/manevî) ciheti vardır.
- Mülk cihetinde sebepler görünür, ama hakikatte tesir Allah’tandır. Tevhid, sebepleri inkâr değil, tesirini inkâr etmektir.
- Melekût cihetinde vasıtasızlık hâkimdir. Her şey doğrudan Allah’a bağlıdır. Kudret, tam bir mutlaklıkla işler.
Özet:
Kâinat, bir yüzüyle sebepler âlemidir; diğer yüzüyle ise Allah’ın kudretinin doğrudan tecellî ettiği bir maneviyat sahnesidir. Mülk cihetinde zıtlıklar, görünüşler ve sebepler ön plandadır. Melekût cihetinde ise arada perde yoktur, kudret doğrudan işler. Bu hakikat bize şunu öğretir: Sebeplere yapış ama onlara değil, Allah’a güven. Dış âlemde çabalarken, iç âlemde teslim ol. Çünkü zerreyle güneş, aynı kudretin eseridir. Ve hiçbir şey Allah’ın kudretine ağır gelmez.