BAZI SESLER VARDIR Kİ HAKİKATİ SÖNDÜREMEZ: ZEHİRİN MASKESİ DÜŞÜNCE
BAZI SESLER VARDIR Kİ HAKİKATİ SÖNDÜREMEZ: ZEHİRİN MASKESİ DÜŞÜNCE
Zaman bazen bir hakemdir; hak ile batılı ayırır. Bazen de bir röntgenci gibidir; niyetleri deşifre eder, maskeleri düşürür. Ve işte o zaman, kim neyin tarafında, hangi safta ve hangi cephedeyse, aşikâr olur.
Bugünlerde siyasetin tozlu kulislerinden sokakların fısıltılarına kadar yayılan bir gerçek var: Maskeler düşüyor, niyetler açığa çıkıyor, oyunlar açık oynanıyor. Münafıklık perdesi kalkıyor, sahne artık aleni. Daha düne kadar “laiklik” perdesi arkasında dinî değerleri yok sayan zihniyet, şimdi doğrudan İslamî hassasiyetleri hedef alarak kimliğini kusuyor.
Bir partinin kurultay kavgasında yaşanan şaibeler, sadece bir koltuk mücadelesi değil, bir zihniyetin karakter analizidir. Kendi içinde meşruiyet tartışmaları yaşayan bir yapının, topluma ahlâk, adalet, özgürlük ve eşitlik vadetmesi ne derece inandırıcı olabilir? Bu vaatlerin başında gelen “cemevlerinin ibadethane olarak tanınması” meselesi veya “zorunlu din derslerinin kaldırılması” önerileri, toplumun inanç yapısına bir hizmet mi, yoksa mezhebi bir kışkırtmanın yeni versiyonu mudur?
Elbette her inanç ve değer, adalet temelinde yaşama hakkına sahiptir. Lakin bu tür sözlerle, toplumun temel dinî değerleriyle oynanması, birleştirici değil ayrıştırıcı bir dilin tercih edildiğini gösterir. Hele ki, bu sözlerin, Peygamber Efendimize hakaret ihtiva eden yayınlarla eş zamanlı gelişmesi tesadüf olamayacak kadar manidardır.
LEMAN dergisinin kapağında yapılan rezil yayın, ifade özgürlüğü maskesiyle din düşmanlığının sahne aldığı bir başka örnektir. Asıl mesele karikatür değil, zihniyettir. Ve bu zihniyet, ne yazık ki dışarıdan ithal değil; içeride, aynı sofrada oturup aynı suyu içtiğimiz bazılarının içinden filizlenmektedir. Bu da gösteriyor ki, mesele sadece fikrî değil, aynı zamanda genetik bir tahribattır.
Neyzen Tevfik’in sözü bu durumu ne güzel izah eder:
“Geldikleri gibi gitmediler; kimi itini bıraktı, kimi bitini, kimi de piçini. Yoksa bu kadar soysuzun bizden olması mümkün değil.”
Bugün Peygamber Efendimize hakaret edenler, dün de Kur’an’ı küçümseyenlerin, Ezan’a savaş açanların, başörtüsünü yasaklayanların, medreseleri kapatanların torunlarıdır. Aynı kin, aynı nefret ve aynı oyun yeniden sahnede.
Ama unuttukları bir şey var:
Hz. Peygamber’i aşağılamak isteyen her nefret dalgası, zamanla kendi içinde boğulmuştur.
Ona yapılan saldırılar, yıldızlara taş atan çocukların cehaletinden öteye geçmemiştir.
Çünkü O, Allah’ın koruması altındadır. Ve bir güneşe tükürmek, ancak kendi yüzünü kirletmektir.
Bu milletin mayasında iman vardır. Bu milletin kodlarında Peygamber sevgisi vardır.
Kim ne yaparsa yapsın, bu hakikat sarsılmaz.
Çünkü:
“İza elkamte külle haven, ma vecedet fil ardı hacaren.”
Yani: “Her üren köpeğe bir taş atsan, yeryüzünde taş kalmaz.”
Biz biliriz ki bu sesler, sadece boş gürültüdür.
İt ürür, kervan yürür.
ÖZET:
Bu makalede CHP’nin şaibeli kurultay süreciyle başlayan tartışmaların dinî değerler, mezhep kışkırtmaları ve Peygamber Efendimize yönelik hakaretlerle nasıl iç içe geçtiği ele alınmaktadır. Toplumu ayrıştıran söylemlerin, geçmişte gizlice yürütülen planların bugün aleni şekilde icra edildiği gösterilmiştir. Leman dergisi örneğiyle de dine yönelik saldırıların perde arkasındaki zihniyet tahlil edilmiştir. Sonuç olarak, bu tür provokasyonların milletin inanç değerlerini zedeleyemeyeceği, ancak kendi batılları içinde boğulacağı anlatılmıştır.
Hakikat sabittir; gürültü geçicidir. Kervan yürür.