Zihniyet Meselesi: Kimin Çocuğuyuz, Kimin Yolundayız?
Zihniyet Meselesi: Kimin Çocuğuyuz, Kimin Yolundayız?
İnsan zamanla değil, zihniyetle yaşar. Ve toplumlar da, fiziki düşmanlardan çok, zihinlerine yerleşmiş bozuk fikirlerin esaretiyle çöküşe gider. Bu çağda yaşadığımız tüm krizler —ahlaki, siyasi, ekonomik ya da inanç temelli olsun— aslında tek bir hastalığın farklı semptomlarıdır: Zihniyet çürümesi.
Bugün insanlar sadece ne yaptıklarıyla değil, neye sebep oldukları ve neye ortak olduklarıyla da sorgulanmalı. Bir oy, bir alkış, bir sessizlik, bir paylaşım… Zannettiğimiz kadar masum olmayabilir. Her biri bir zalimi meşrulaştırabilir, bir mazlumu susturabilir.
Hırsızlık Artık Sadece Malda Değil
Meral Akşener’in “Kocaman birer hırsız olduklarını anladığımızda çektiğimiz acılar…” sözleri, aslında sadece ekonomik yolsuzluklara değil, umutların, adaletin, güvenin çalınmasına da işaret ediyor. Hırsızlık artık sadece evlerden, kasalardan değil; insanların iradesinden, ahlakından, inancından yapılıyor.
27/06/2025 tarihli Hutbede anlatıldığı gibi, arsızlık ve yüzsüzlük, artık sıradanlaştı. Siyasiler halkı değil, kendi ikballerini düşünüyor. Halk ise bir kısmı menfaatine, bir kısmı kör taraftarlıkla bu gidişe alkış tutuyor. Peki sonra ne oluyor?
İzmir’de çöpler toplanmıyor, şehir kokuyor. Ama belediye hangi partiden, önemli olan bu! Çünkü artık temizlik değil, aidiyet önemli! Oysa çöp partili değildir, temizlik ahlâktır.
Körü Körüne Taraftarlık = Zulme Ortaklık
Bir partiye ya da lidere, hata yaptığında bile susmak, görmezden gelmek; zulme alkış, hırsızlığa ortaklıktır. Bu bağlamda, “Ellerimiz kırılsaydı da vermeseydik” diyecek hâle gelmek, geç kalmış bir pişmanlıktır. Asıl marifet, doğruyu zamanında fark edip, hatadan dönmektir. Aksi hâlde “ellerimize sağlık” diyerek zulmü onaylamış oluruz.
Dışarıdaki Düşmandan Evvel İçimizdeki Zihniyet
İran gibi bazı ülkeler bugün “İslam Hukuku dersi veriyor” diye övülürken, mazideki zulümleri unutuluyor. Suriye’deki mezhep temelli katliamlar, hâlâ hafızalarda taze. İran ABD üslerini önceden haber vererek vuruyor diye kahraman oluyor ama kendi halkına, mazlum Sünnilere reva gördüğü zulüm sorgulanmıyor. Peki hangi hukuk? Hangi adalet? Kime karşı geçerli bu hukuk?
Bu çifte standartlar, ümmetin parçalanmasının baş sebebidir. Çünkü biz adaleti, hukuk ile değil, kişiye göre değerlendirmeye başladık. “Bizdense haksız bile olsa savunalım” anlayışı, her coğrafyada zulme zemin hazırlıyor.
Türkiye’de Zihin Kirliliği
Laiklik kavramı, bireysel inanç hürriyetinden değil, dine düşmanlık üzerinden tanımlanıyor. Bugün “laik olmanın” şarta bağlandığı bir anlayış oluşmuş durumda:
Başörtüsüne düşman olacaksın,
Dine ve dindara karşı duracaksın,
Geçmişi inkâr edeceksin,
Heykellerle övünüp tarihten utanacaksın,
İçkiyi savunacaksın, üretmeye değil tüketime yöneleceksin.
Bu anlayış, ne özgürlük getirir ne de ilerleme. Çünkü imanını, ahlakını ve kimliğini kaybetmiş bir millet, ne üretir, ne korur, ne de büyür.
Sokaklar ve Siyonist Destekçiler
Siyonist soykırımcıların desteklendiği salonlarla, çıplaklıkla dolu sokaklar arasında belki birebir bağlantı yok gibi görünebilir. Ama ortak bir payda vardır: İffetsizlik ve şahsiyet yitimi. Bunlar sadece bedenin değil, ruhun da çıplak bırakıldığı hâllerdir.
Peki bu insanlar kimin çocukları?
Cevap: Bu milletin, bu toprağın çocukları… Ama kalbi başka kıblelere yönelmiş, zihni başka sistemlerle şekillenmiş çocukları. Yani mesele sadece dış düşman değil, zihniyetin işgalidir.
Özet:
Bu makalede, toplumsal çürümenin temelinde yatan zihniyet bozukluğu ele alınmıştır. Siyasi körlük, hırsızlığı meşrulaştıran sadakat, dine düşmanlık üzerinden tanımlanan laiklik anlayışı, ahlakî yozlaşma ve çifte standartlarla desteklenen zulümler; milletin maneviyatını ve geleceğini tehdit etmektedir. Çözüm, ne yeni sistemlerde ne de farklı kişilerde değil; zihinlerin ve kalplerin tevhîde, adalete ve ahlâka dönmesindedir. Çünkü insan, sadece yaptığıyla değil, neyi desteklediğiyle de sorumludur.