Yanılsama ve Hakikat Arasında: Medeniyetin Maskesi, Dinlerin Gerçek Yüzü
Yanılsama ve Hakikat Arasında: Medeniyetin Maskesi, Dinlerin Gerçek Yüzü
> “Hıristiyanlığın malı olmayan mehâsin-i medeniyeti ona mal etmek; ve İslâmiyet’in düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.”
— Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye
- Medeniyetin Sahibi Kim?
Tarih boyunca insanlığın bilgi, sanat, ahlak, hukuk ve teknik alandaki birikimi “medeniyet” olarak adlandırılmıştır. Ancak modern dünyada bu medeniyetin tüm kazanımları neredeyse sadece Batı’ya —ve dolayısıyla Hıristiyanlığa— atfedilir hâle gelmiştir. Demokrasi, bilim, insan hakları, özgürlük, sanat ve teknoloji gibi güzelliklerin hepsi, sanki Hıristiyanlığın bir neticesiymiş gibi sunulur.
Oysa Bediüzzaman bu yanılmayı ifşa eder:
> “Hıristiyanlığın malı olmayan mehâsin-i medeniyeti ona mal etmek…”
Yani Batı’da doğan her güzel şeyin kaynağı din değil, insanlığın ortak aklı, gayreti ve çoğu zaman da seküler değerlerdir. Hıristiyanlık, Orta Çağ boyunca bilim karşıtı, özgürlük düşmanı, baskıcı bir dinî sistem olarak kendini göstermiştir. Bu nedenle modern Batı medeniyeti, kiliseye rağmen gelişmiş, dinin katkısıyla değil, dinin etkisinin azalmasıyla serpilmiştir.
- İslâmiyet ve Tedenni: Şerefli Bir Dinin Gölgeye Mahkûm Edilişi
Öte yandan İslâm, tarih boyunca insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran bir nur olmuştur. İlim, adalet, ibadet, merhamet ve sosyal dengeyi esas alan bir inanç sistemi olarak Kur’ân, sadece bir ibadet rehberi değil, aynı zamanda bir medeniyet inşacısıdır.
Ancak modern zamanlarda, İslâm dünyasının içine düştüğü gerilik ve çözülüş, sanki İslâm’ın doğal sonucuymuş gibi lanse edilmiştir. Geri kalmışlığın, fakirliğin, cehaletin sebebi olarak İslâmiyet gösterilmiştir. İşte bu da ikinci büyük ters yüz oluşun göstergesidir:
> “İslâmiyet’in düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek…”
Gerçekte ise İslâm’ın emirleriyle değil, İslâm’ın terk edilmesiyle bu düşüş yaşanmıştır. Cehalet, taassup, bid’at ve ayrılıkçılık İslâm’ın değil, ondan uzaklaşmanın ürünüdür.
- Feleğin Ters Dönmesi: Hakikatlerin Alt Üst Edilmesi
Bediüzzaman’ın “feleğin ters dönmesi” ifadesi, toplumsal ve tarihsel ölçülerin alt üst oluşunu anlatır. Artık insanlar:
Güzeli çirkin, çirkini güzel görür olmuş,
Gelişmişi geri, geriyi gelişmiş zannetmiş,
Batı’yı kurtarıcı, Doğu’yu yük görmeye başlamıştır.
Bu büyük algı çarpıklığı, ümmetin kendine güvenini zedelemiş, medeniyet üretme azmini törpülemiş, kimlik krizlerini derinleştirmiştir. Bugün Müslümanlar Batı’ya bakarken kendilerinden utanmakta, İslâm’ı savunmak yerine meşrulaştırmaya çalışmakta, hâlbuki asıl zenginlik kendi özlerinde mevcuttur.
- Medeniyetin Gerçek Sahibi Kimdir?
Medeniyetin temel taşları —adalet, ilim, fazilet, nezaket, hürriyet, hakikat— esas itibarıyla İslâm’ın özünde mevcuttur. Kur’ân, ilmi teşvik etmiş, adaleti esas almış, merhameti yüceltmiş, zulmü lanetlemiştir. Asıl medeniyet budur. Hz. Ömer’in adaleti, Endülüs’ün ilmi, Selçuklu’nun mimarisi, Osmanlı’nın hukuk ve hoşgörüsü bu medeniyetin canlı şahitleridir.
Modern Batı, bu değerleri sonradan keşfederken, İslâm dünyası bunları daha önce yaşamış ama maalesef koruyamamıştır.
- Doğru Okuma ve Sahih Bir Yeniden Diriliş İçin
Bediüzzaman’ın bu tesbiti bugün hâlâ geçerlidir. Zihinlerin bulanıklığı, kendilik bilincini zayıflatmıştır. Oysa:
Batı’yı körü körüne taklit değil, hakikati ayırt etme basireti gerekir.
Geri kalmışlığı dine mal etmek yerine, asıl sebepleri görmek gerekir.
Müslümanlar, değerlerini kompleksle değil, izzetle sahiplenmelidir.
Bu bağlamda yapılması gereken, İslâm’ın özündeki medeniyet tohumlarını yeniden keşfetmek, bunları çağın diliyle ifade ederek medeniyet yarışında yeniden söz sahibi olmaktır.
Özet:
Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi, Batı’nın sahip olduğu modern medeniyet unsurları Hıristiyanlık’tan değil, insanlığın ortak mirasından kaynaklanır. Buna rağmen bu değerler Batı dininin bir ürünü gibi sunulmakta; öte yandan İslâm dünyasındaki gerilik, İslâm’a mâl edilmektedir. Bu iki büyük yanılgı, feleğin ters dönmesi gibi bir algı sapmasıdır. Gerçekte İslâm, medeniyetin özünü taşımaktadır; geri kalmışlık ise İslâm’dan uzaklaşmanın sonucudur. Hakikate ulaşmak için Müslümanların, öz değerlerini sahih şekilde okuyup, çağdaş dünyada yeniden diriltmeleri gerekmektedir.