Tinet Değişmez: Hainliğin Maskesi Düşer, Mazlumun Gözyaşı Kalır

Tinet Değişmez: Hainliğin Maskesi Düşer, Mazlumun Gözyaşı Kalır

Bazı hakikatler vardır ki zaman geçse de, mekân değişse de değişmez. Tıpkı ateşin yakması, yılanın sokması, arının bal yapması gibi. Varlıklar özleriyle konuşur. Ve insan da bu varlıklar âleminde en karmaşık ama bir o kadar da fıtratı net bir mahluktur. Zira “tinet”, yani yaratılıştaki huy, eğilim ve öz, çoğu zaman ne makamla değişir ne de zamanla. İşte bu yüzden, “Hain her halükarda haindir.” sözü, sadece bir öfke cümlesi değil, tarih boyunca tekrar tekrar isbatlanmış bir hikmettir.

Gazze’de yaşananlar, insanlığın değil bir topluluğun değil, bir türün -insanoğlunun- vicdan testidir. Yeryüzünün en kuşatılmış yerinde, bir avuç toprakta, bir avuç yiyecek için hıçkırıklara boğulan bir kız çocuğunun gözyaşı, bir çok bombadan daha güçlü bir haykırıştır. Çünkü o gözyaşı masumiyetin ifadesidir, zulmün aynasıdır. Bu çocuk sadece açlıktan değil, dünyanın suskunluğundan, kirlenmiş vicdanlardan ve haince kurulan tuzaklardan ağlamaktadır.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları artık sadece fiziksel değil, psikolojik ve biyolojik bir savaş halini almıştır. Yardım kisvesi altında un çuvallarına saklanan uyuşturucu haplar, sadece bedenleri değil, nesilleri de çökertmeyi hedefleyen sinsi bir zehirdir. Bu durum bir kez daha gösteriyor ki; zalim, zulmünü bir kalıba sığdırmaz. Bazen bomba olur düşer, bazen silah olur patlar, bazen de yardım olur gelir ve içeriden çürütür. Oysa bu toprakların insanı, yıllardır süren abluka, yoksulluk ve yokluk içinde dahi vakarını ve direnişini muhafaza ediyor.

İsrail askerlerinin kendi ağızlarıyla itiraf ettikleri cinayetler, öldürmeyi “oyun” gibi görmeleri, vicdanî deformasyonun en acı örneğidir. Bu noktada insanlığın düştüğü çukurun derinliği, sadece İsrail’in zulmüyle değil, Batı dünyasının suskunluğuyla, İslam âleminin dağınıklığıyla ve tüm dünyanın ahlâkî çöküşüyle ölçülmelidir.

İran-İsrail gerilimi, küresel gündemi değiştirmek için kullanılan sinsi bir perde gibidir. Netanyahu’nun oğlunun düğününü bir dikkat dağıtma aracı olarak kullanması, şeytanın dahi aklına gelmeyecek bir savaşı propaganda unsuru hâline getirmenin delilidir. Tüm bunlar gösteriyor ki, “iyilik postuna bürünen kötülük”, er ya da geç postunu yırtar ve gerçek yüzünü gösterir.

Ama bu karanlık senaryoda bir umut da vardır. O da Gazze’nin sokaklarında yükselen “sabır”, “dua” ve “direniş”tir. Çadırları yerle bir eden bombaların altında bile toprağı tırnaklarıyla kazan insanlar, sadece yakınlarını değil, insanlığı da kurtarma çabasındadır. Her karış toprakta, her gözyaşında, her kurşun izinde Allah’a arz edilmiş bir şikâyet vardır. Ve o şikâyetlerin hiçbirisi cevapsız kalmayacaktır.

Çünkü zalimlerin unuttuğu bir hakikat var: Mazlumun duası arş-ı âlâyı titreten bir haykırıştır.

Özet:

Bu makalede, İsrail’in Gazze’ye yönelik fiziki ve psikolojik saldırıları bağlamında, bir toplumun ve küresel insanlığın nasıl bir vicdan krizine sürüklendiği ele alınmaktadır. Yardım görüntüsü altında yapılan ihanetler, çocukların açlıktan yere yığılmaları, sivillere karşı doğrudan ölüm emirleri ve uluslararası gündemi değiştirme maksatlı sinsi planlar, bir zulmün çeşitli veçhelerini ortaya koymaktadır. Ancak bütün bu zulme rağmen Gazzelilerin direnişi, insanlık onurunun en güçlü göstergesi olarak yükselmekte ve “tinetin” her iki kutbunu da gözler önüne sermektedir: Zalim ne yaparsa yapsın, mazlumun duası galip gelecektir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 30th, 2025