Tevfik Mi İstiyorsun? O Halde Tevfik-i Hareket Et!

Tevfik Mi İstiyorsun? O Halde Tevfik-i Hareket Et!

“Ey evliyâ-i umûr! Tevfik isterseniz, kavânin-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız. Zira mâruf umum enbiyanın memalik-i İslâmiye ve Osmâniye’den zuhuru, kader-i İlâhî’nin bir işaret ve remzidir ki; bu memleket insanlarının makine-i tekemmülatının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziyâ-yı İslâmiyet ile neşv ü nemâ bulacaktır.

   Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdatı muhafaza için, vaktiyle mesâil-i şeriat rüşvet verilirdi. Dinin mes’eleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü. Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.”
Hutbe-i Şamiye

Diyanet Buharıyla İşleyen Bir Medeniyet Makinesi
Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye’sinde İslâmiyet, Tevfik ve Toplumsal Diriliş Üzerine Derin Bir Tahlil

İslam medeniyetinin son üç asırda yaşadığı sarsıntıların ardında yatan en büyük sebep neydi?
Silah üstünlüğü mü? Ekonomi geriliği mi? Eğitim zaafı mı?

Hayır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadeleriyle asıl sebep şudur:

> “Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.”

İşte asıl teşhis budur. Kalbî, içtimâî, siyasî ve askerî hastalıkların tedavisi; diyanetin kuvvetlendirilmesiyle, yani dinin hayatın merkezine tekrar yerleştirilmesiyle mümkündür.

  1. Tevfik İstiyorsan, Âdetullah Kanunlarına Uyun

Bediüzzaman, tevfik kavramını yani başarı, ilahî yardım ve sonuç alma yollarını doğrudan sünnetullah (Allah’ın evrensel kanunları) ile irtibatlandırır:

> “Tevfik isterseniz, kavânin-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz.”

Bu şu demektir:

Kalkınmak mı istiyorsun? Bilimde çalışacaksın.

Zafer mi istiyorsun? Sebepleri yerine getireceksin.

Diriliş mi istiyorsun? Dine ve ahlaka sarılacaksın.

Aksi takdirde, tevfiksizlik, yani hem Allah’ın hem halkın rızasından mahrumiyet kaçınılmazdır.
Dua edilir, ama amel edilmezse cevap gelmez.
Kur’an’a inanılır, ama onun sistemine sırt çevrilirse, yardım da gelmez.

  1. Diyanet: Bu Asya’nın Buharı, Bu Medeniyetin Ruhu

Bediüzzaman’ın şu teşbihi eşsizdir:

> “Bu memleket insanlarının makine-i tekemmülatının buharı diyanettir.”

Yani:

İslâm ümmetinin ilerlemesinin motoru: dinî şuurdur.

Ruhsuz bir makine çalışamaz, buharsız bir sistem yürümez.

Din olmadan insan olur, ama mukaddes hedefleri olan bir insanlık oluşamaz.

Bu yüzden Asya’nın, Afrika’nın, Rumeli’nin yeniden yeşermesi, İslâm’ın nuruyla neşv ü nemâ bulmasına bağlıdır.

  1. Dünya İçin Din Feda Edilirse Ne Olur?

Tarihin en büyük facialarından biri, dünyevî kazançlar uğruna dinin bir kenara itilmesidir.
Bediüzzaman bu gafleti şu sert ifadelerle anlatır:

> “Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesâil-i şeriat rüşvet verilirdi.”

Bu tarihî hakikat, bize şunu gösteriyor:

Bir zamanlar dini meseleler, siyasî statülerin korunması adına feda edildi.

Şeriatın esasları “gereksiz detaylar” diye bastırıldı.

Neticede sadece din zayıflamadı; millet de çöktü.

Çünkü dinin feda edilmesinden hiçbir fayda çıkmadı; sadece:

Zillet geldi,

Zulüm yayıldı,

Cehalet kökleşti.

  1. Kalbin Hastalığı: Zaaf-ı Diyanet

Bir millette sosyal yozlaşma, ahlâkî çöküntü, haksızlık, vurdumduymazlık arttıysa; teşhis açıktır:
Zaaf-ı diyanet.

Yani:

Allah korkusu azalmış,

Ahiret inancı zayıflamış,

Dinin hayatla bağı kesilmiş demektir.

Peki tedavi?

> “Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.”

Yani:

Camiler canlandırılmalı,

Eğitim dine dayanmalı,

Ahlâk Kur’an’la beslenmeli,

Yöneticiler Allah’ı unutmayacak şekilde idare etmeli.

  1. Tevfik-i İlâhîye Giden Yol: Dine Dönüş, Zulmü Terk

Bediüzzaman’ın verdiği reçete çok nettir:

Dini esas alın,

Adaleti ilahî ölçülerle tesis edin,

Batıl rejimler uğruna dine zarar vermeyin,

Dinle hayatı birleştirin,

Maneviyatı ihya edin.

Aksi takdirde, tevfik değil, taksim-i gazap gelir.
Zafer değil, zillet gelir.

Sonuç: Buhar Kesilirse Makine Durur

İslâm coğrafyası bugün de hâlâ bir çıkmazda.
Savaşlar, iç çatışmalar, yolsuzluklar, kimlik bunalımları…

Bunların çözümü ne batıdan gelen siyasi reçetelerde, ne de sadece ekonomik planlamalarda gizli.
Asıl çözüm, milletin ruhuna hayat veren buharda: diyanette.

Bediüzzaman’ın çağlar üstü uyarısını hatırlayalım:

> “Makine-i tekemmülatın buharı diyanettir.”

Buhar kesilirse, teker durur.
Diyanet zayıflarsa, millet de dağılır.
O hâlde önce kalpler dirilmeli ki toplum da dirilsin.

Özet

Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de milletin en büyük hastalığının “zaaf-ı diyanet” olduğunu tespit eder. Tevfik ve kalkınma, ancak Allah’ın kanunlarına ve İslâm’ın hakikatlerine uygun hareket edilirse mümkündür. Dinin dünyevî çıkarlar uğruna feda edilmesi, sadece zarara yol açar. Medeniyetin ruhu İslâm’dır; onunla kalkınılır, onsuz yıkım kaçınılmaz olur.
O hâlde çözüm: Dinî şuurun ihyası, adaletin İlâhî temellere oturtulması ve milletin manevî bünyesinin kuvvetlendirilmesidir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2025