Şûrâ: Asya’nın Anahtarı, Ümmetin Kurtuluş Yolu

Şûrâ: Asya’nın Anahtarı, Ümmetin Kurtuluş Yolu
Hutbe-i Şamiye’de Meşveretin Jeopolitik ve Manevî Derinliği Üzerine Bir Tahlil

“Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı, şûrâdır. Yâni nasıl ferdler birbiriyle meşveret eder; tâifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, üçyüz belki dörtyüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehâmet ve şefkat-i îmâniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip, garb medeniyet-i sefihânesindeki seyyiatı atmaktır.”
Hutbe-i Şamiye

Giriş: Zincirli Bir Ümmete Açılan Anahtar

Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de meşveret kavramını sadece bir ahlakî değer veya yönetim ilkesi olarak değil, Asya kıtasının ve ümmetin istikbalinin anahtarı olarak takdim eder:

> “Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı, şûrâdır.”

Bu ifade, sıradan bir tesbit değil; bir vizyonun ve stratejik bir öngörünün beyanıdır. Çünkü meşveret, yalnız bireyleri değil; milletleri, kıtaları ve hatta medeniyetleri diriltme kudretine sahiptir. Bugün hâlâ zincirlerle bağlı gibi hareket eden bir ümmetin bu zincirleri kırmak için ihtiyacı olan en temel ilke, şûrâdır, yani Kur’anî istişare ruhudur.

  1. Şûrâ: İstibdadın Zincirlerini Kıran İlahi Formül

Bediüzzaman, üç yüz belki dört yüz milyon Müslüman’ın ayaklarına vurulmuş istibdat zincirlerini işaret eder. Bu istibdat sadece siyasî bir diktatörlük değil; aynı zamanda fikrî ataleti, toplumsal korkuyu ve nefislerin esaretini de ihtiva eder.

Bunun karşısına ise meşveret-i şer’iye’yi koyar. Çünkü meşveret:

Zorbalığın panzehiridir,

Tek sesliliğin alternatifi değil, ilacı,

Toplumu felce uğratan korkuların kırbacıdır.

İstibdadın olduğu yerde fikirler susar, iradeler körelir, şuurlar uyuşur. Meşveret ise insanı hürleştirir, cemiyeti şahlandırır, ümmeti diriltir.

  1. Hürriyet-i Şer’iye: Batı’nın Sefih Medeniyetine Alternatif

Bediüzzaman, batıdaki “medeniyet-i sefihâne” ile doğudaki istibdat arasında kalmış bir İslam dünyasının, ne ona benzemesi ne bunda boğulması gerektiğini söyler. Çözüm:
Şûrâ ile elde edilen, îmânî bir cesaret ve şefkatle doğan “hürriyet-i şer’iye”dir.

Bu hürriyet:

Başına buyrukluk değil, şeriatın edebiyle süslenmiş hak bir özgürlüktür.

Batı’daki “keyfî özgürlük” anlayışının ötesinde, Allah’a kullukta serbestliktir.

Ahlâkı ve sorumluluğu olmayan serazatlığa karşı, ruhu hür ama hududu Kur’an olan bir terbiye sistemidir.

  1. Kıtasal Bir Şûrâ: Bir Ümmetin Dirilişi

Bediüzzaman’ın “tâifeler ve kıt’alar dahi o şûrâyı yapmalı” sözleri, bize uluslararası düzlemde bir ümmet meşvereti vizyonu sunar. Bugün bu nevi bir birlik hâlâ yoksa, bunun nedeni şûrânın unutulmuş olmasıdır.

Asya’nın, yani İslam coğrafyasının tamamını kapsayan bir meşveret:

Ümmetin ortak sorunlarını çözebilir,

Mazlumların sesine tercüman olabilir,

Adaletin, hakikatin ve merhametin temsilcisi yeni bir dünya düzeni kurabilir.

Bu da ancak milliyetçiliğin değil, İslam kardeşliğinin rehberliğinde mümkündür.

  1. Meşveret, Sadece Siyaset Değil; Bir Ahlâk, Bir Medeniyet

Meşveret-i şer’iye, sadece bir yönetim biçimi değil; aynı zamanda ahlâkî bir terbiye sistemidir. Bediüzzaman’ın nazarında bu, şefkatle, izzetle ve ilimle süslenmiş bir toplum düzenidir.

Bu sistemde:

Herkes konuşur ama edep çerçevesinde,

Herkes fikir üretir ama hak ve maslahat çerçevesinde,

Herkes sorumluluk alır ama ahlâk ve adalet terazisinde.

Bu ruhla yetişen toplumlar, ne batının sefahatiyle ne de doğunun despotizmiyle ifsad olur.

  1. Günümüze Mesaj: Zincirler Hâlâ Ayağımızda mı?

Bugün İslam dünyası hâlâ parçalanmış, hâlâ korkular içinde, hâlâ dış güdümlü yapılar tarafından yönetiliyor. Bunun temel nedeni, şûranın kaybedilmiş olmasıdır.

Oysa çözüm, Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi açık:
Şûrâ + İman + Ahlâk = Hürriyet-i Şer’iye ve Diriliş
Eğer bu formül uygulanırsa, sadece bireyler değil; toplumlar, kıtalar, hatta dünya nefes alır.

Sonuç: Asya’nın Miftahı, Ümmetin İhyası

Bediüzzaman’ın bu sözü, sadece 20. yüzyılın başına değil; 21. yüzyılın ortasına da hitap ediyor. Şûrâ, İslam dünyasının zincirlerini kıracak manevî ve medenî bir anahtardır. Bu anahtar kullanılmadıkça, ne özgürlük hürdür, ne ümmet diridir, ne de istikbal aydınlıktır.

Batı’nın sefih medeniyetine karşı, Kur’an’ın şûrâ eksenli adalet ve merhamet medeniyetini kurmak ise bizlere düşen en büyük vazifedir.

Özet

Bediüzzaman Said Nursî, Asya kıtasının ve ümmetin geleceğini şûrâya bağlar. Şûrâ, istibdadın zincirlerini kıran, hürriyet-i şer’iyeyi doğuran ve ümmeti yeniden diriltecek olan ilahi bir anahtardır. Bu meşveret, batının başıboş özgürlük anlayışına karşı, ahlak ve imanla süslenmiş bir medeniyet vizyonudur.
Ümmetin zincirlerini kıracak olan ne silahtır ne de servet; o zincirin anahtarı şûrâdır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2025