Saadetin Sırrı: Marifetullah ve Muhabbetullahın İzinde Hakiki Lezzet

Saadetin Sırrı: Marifetullah ve Muhabbetullahın İzinde Hakiki Lezzet
(Bediüzzaman Said Nursî’nin Mektubat’taki Hikmetli Sözünden Yola Çıkarak)

“Evet, bütün hakiki saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz.

   Cenab-ı Hakk’ı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envara, esrara ya bi’l-kuvve veya bilfiil mazhardır.

   Onu hakiki tanımayan, sevmeyen nihayetsiz şakavete, âlâma ve evhama manen ve maddeten müptela olur. ”
Mektubat

Giriş: Lezzet Nerede?

Modern insan, mutluluğu dış koşullarda; zenginlikte, şöhrette, eğlencede veya haz merkezli tatminlerde aramaya devam ederken, ruhunun derinliklerinden yükselen gerçek tatminsizlik çığlıklarını duymamaya çalışır. Gözle görülmeyen, elle tutulmayan ama inkâr edilemeyen bir eksiklik, kalpte susmayan bir özlem vardır. İşte bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin şu ifadeleri bize bir anahtar sunar:

> “Evet, bütün hakiki saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz.”

Bu cümle, yalnız bir dinî nasihat değil; aynı zamanda bir varoluş haritası, bir saadet reçetesi ve ruhun öz hakikatine yapılan bir çağrıdır.

Marifetullah: Tanımadan Sevemezsin

Marifetullah, Allah’ı tanımak ve bilmek anlamına gelir. Ama bu bilgi kuru bir ezber veya kavramsal bir tanım değil, kalpte yankı bulan bir huzur bilgisidir. Göklerin sütunsuz oluşunu, kalbin ihtiyaçlarını, ölümün kaçınılmazlığını ve kainattaki mükemmel düzeni düşünen her akıl, bir Yaratıcı’nın varlığını hisseder. Ama bu his tanıma ile derinleşir, isim ve sıfatlarıyla buluşunca imanın lezzetine dönüşür.

Bediüzzaman der ki:

> “Cenab-ı Hakk’ı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envara, esrara ya bil-kuvve veya bilfiil mazhardır.”

Bu, Allah’ı tanıyanın dünyada dahi bir nurla yaşadığını, ahirette ise bu nurun sonsuz saadete dönüşeceğini gösterir.

Muhabbetullah: Sevmeden Yaşanmaz

Muhabbetullah, Allah’ı sevmek demektir. Bu sevgi, ilmin meyvesidir. Tanımayan sevemez. Tanıyıp da kalbi uyanmayanın da sevgisi kuru bir iddiadır. Ama gerçekten tanıyıp seven bir insan, kainatı ve içindeki her şeyi O’nun bir eseri, bir mektubu gibi görür.

Allah sevgisi, insanı başıboşluktan, anlamsızlıktan, korkudan kurtarır. Çünkü seven bir kalp bilir ki, kendisini seven ve onu terk etmeyecek bir Rab vardır. Bu sevgi, insanın ruhani kıblesi olur. Bütün fani sevgilerdeki kırılmalar, hayal kırıklıkları ve acılar, bu sevginin ebedîliği ile telafi edilir.

Onu Tanımayanın Akıbeti: Şekavet ve Vehim

> “Onu hakiki tanımayan, sevmeyen nihayetsiz şakavete, âlâma ve evhama manen ve maddeten müptela olur.”

Bu cümle, sadece ahirette değil, dünyada da azabın başladığını ifade eder. Allah’ı tanımayan insan, boşlukta sallanan bir yaprak gibidir. Ölümden korkar, hayatın yükünden bunalır, anlamı kaybeder. Kalbi tatmin olmaz, ruhu huzur bulmaz. Her şey onun için ya sıkıcı, ya korkutucu ya da anlamsızdır. Çünkü:

Şekavet (bedbahtlık): Hayatın anlamını kaybetmenin verdiği iç karanlığıdır.

Âlâm (acı): Doymayan nefis ve tatmin olmayan kalbin ıstırabıdır.

Evham (kuruntular): Gelecek korkusu, ölüm endişesi, yokluk vehmidir.

Bunların tümü, Allah’ı tanımayan kalbin azabıdır. Ve bu azap, bazen lüks içinde bile yaşanabilir. Çünkü saadet, sahip olmakta değil; bağ kurmakta, anlam bulmakta ve güven duymaktadır.

Düşündürücü Bir Temsil: Tatlı ile Zehir

Düşünün ki biri size iki bardak sunuyor. Biri dıştan şık, ama içinde zehir var. Diğeri sade, ama içinde şifa dolu bir tatlı. Allah’ı tanımayan hayat, dıştan parlak ama içi boş ve zehirli bir bardaktır. Şekavet, evham ve âlâm ile doludur. Allah’ı tanıyanın hayatı ise sade gibi görünse de tat ve lezzetle doludur. Çünkü içindekini bilen, dış görünüşe aldanmaz.

Sonuç: Kalbin Gerçek Gıdası

İnsan ruhu, sadece maddi nimetlerle değil, marifet ve muhabbetle beslenir. Allah’ı tanımayan kalp aç kalır, Allah’ı sevmeyen ruh kurur. Bediüzzaman’ın bu veciz sözü, bir çağrıdır: Tanı ki sevebilesin, sev ki saadet bulasın.

ÖZET:

Hakiki saadet, Allah’ı tanımak (marifetullah) ve sevmekle (muhabbetullah) mümkündür.

Tanımayan ve sevmeyen insan, dünyada ve ahirette şekavet, acı ve kuruntularla baş başa kalır.

Allah’ı tanımak, kainata ve hayata anlam kazandırır; Allah’ı sevmek ise bu anlamı lezzete dönüştürür.

İnsanın kalbi, hakiki gıdasını sadece Allah’la bağ kurarak bulur.

 

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2025