Mazur Görünmek mi, Mesul Olmak mı?
Mazur Görünmek mi, Mesul Olmak mı?
“Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm câmiindeki ihvân-ı Müslimîn! “Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeğe iktidarımız yok, onun için mâzuruz.” diye böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil. Tenbelliğiniz ve “Neme lâzım” deyip çalışmamanız ve ittihâd-ı İslâm ile, milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.”
Hutbe-i Şamiye
Neme Lazımcılığın Vebali: Mazur Değiliz, Mesulüz!
Hutbe-i Şamiye Perspektifiyle İslâm Dünyasının İlgisizliğine Bir Tahlil
Bediüzzaman Said Nursî’nin Şam Emevi Camii’nde verdiği tarihi hutbede dile getirdiği şu cümle, sadece kendi zamanının değil, bütün çağların pasifleşmiş Müslümanlarına yöneltilmiş sert ama şefkatli bir tokattır:
> “Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok; onun için mazuruz” diye özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil.
Bu ifadeler, bugünkü İslam dünyasının en büyük problemlerinden biri olan pasiflik, ilgisizlik ve sorumluluktan kaçmanın tam merkezine isabet eder. Zira artık mesele sadece “zarar vermemek” değil; iyiliği yaymamak, adaleti ayakta tutmamak, birlik için çabalamamak da bir tür zulüm haline gelmiştir.
- Neme Lazımcılık: Sessiz Zulüm
“Neme lâzım” sözü, bir medeniyetin çöküşünü başlatabilecek kadar yıkıcı bir ifadedir. Bu sözde hem tevekkül istismarı, hem sorumluluktan kaçış, hem de kardeşlik hukukuna körlük vardır.
Günümüzde Müslümanlar olarak pek çok mesele karşısında sustuğumuzda veya “Beni ilgilendirmez” dediğimizde şunu fark etmiyoruz:
Biz konuşmadıkça, birileri zulmü artırıyor. Biz yazmadıkça, birileri yalanı yayıyor. Biz sahip çıkmadıkça, birileri değerlerimizi çiğniyor.
Bu durumda Bediüzzaman’ın uyarısı yerindedir:
“Bu özrünüz kabul değil.”
- Menfi Zararsızlık Yetmez: Müspet Hizmet Şarttır
Birçok insan, “Ben kimseye kötülük yapmıyorum” diyerek vicdanını rahatlatır. Fakat İslam’ın bizden istediği yalnızca zararsızlık değil, aynı zamanda faydalı olmaktır. Kur’an’ın ifadesiyle “Emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker” her müminin sorumluluğudur.
Said Nursî’nin ifadesiyle, bu zamanda bir Müslümanın sırf bir şey yapmaması bile menfi bir zarar doğurabilir. Zira karanlık, ışık olmayınca kuvvet kazanır. Sessizlik, batılı destekleyen bir zemin haline gelir. Dolayısıyla pasiflik, aktif bir sorumsuzluktur.
- İttihad-ı İslam: Gerçek Milliyetçilik Budur
Bediüzzaman, İslam kardeşliğini “milliyet-i hakikiye” olarak tanımlar. Çünkü bu birlik, kavmî ve ırkî temellere değil, iman ve ahlâk temellerine dayanır. Bugün İslam coğrafyasının içine düştüğü parçalanma ve dağınıklık hali, tam da bu noktada başlar:
Birbirini kardeş bilmeyen, birbirinin derdiyle dertlenmeyen bir ümmet, parçalanmaya mahkûmdur.
Ümmetin parçalanması, sadece dış güçlerin oyunu değil; içeriden gelen ilgisizlik, tembellik ve “Benlik” hastalığının bir neticesidir.
- Tembellik ve Bahaneler: Hakikat Karşısında Geçersizdir
Bugün “imkânım yok”, “elimden ne gelir”, “ben kimim ki” gibi ifadelerle yapılan savunmalar, aslında tevazu değil, sorumluluktan kaçıştır.
Çünkü Kur’an ve sünnet, herkesin gücüne göre bir hizmete memur olduğunu belirtir. İyiliği konuşmak, yazmak, paylaşmak, yaşamak bile bir hizmettir.
Bediüzzaman’ın “mazur değilsiniz” sözü, bu bahaneleri kökünden reddeder. Zira her mümin, bulunduğu yerden sorumludur.
- Çözüm: Harekete Geçmek ve Bilinçlenmek
Artık Müslümanlar olarak şunu idrak etmeliyiz:
Seyirci kalmak, zalimin ekmeğine yağ sürmektir.
Pasiflik, mazlumun yalnız kalmasına sebep olur.
Tembellik, İslam’ın izzetini örter.
Çözüm:
En küçük imkanla bile faydalı olmak,
Bilinçli olmak ve başkalarını bilinçlendirmek,
İttihad-ı İslam için dua ve fiilî gayret göstermek,
“Neme lazım” yerine “Ben de mesulüm” demek.
Özet
Bediüzzaman Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’deki uyarısı, günümüzde Müslümanların pasifliğini ve bahaneciliğini çarpıcı biçimde eleştirir. Zararsız olmak yetmez; faydalı olunmalı, ümmet için gayret gösterilmeli, birlik ve kardeşlik adına sorumluluk alınmalıdır.
“Neme lazım” demek, bir ümmeti dağıtır.
“Ben de mesulüm” demek, bir ümmeti diriltir.
Mazur değiliz; çünkü bu çağda susmak da konuşmaktır, durmak da yürümektir.