Mahremiyet Bir Emniyet Duvarıdır: Kur’ân’da Namus ve İffet Esasları

Mahremiyet Bir Emniyet Duvarıdır: Kur’ân’da Namus ve İffet Esasları

Zamanın çürüttüğü değerlerin başında gelen şeylerden biri mahremiyet ve namus anlayışıdır. Oysa bu iki kavram, sadece bireyleri değil, toplumun ruh sağlığını, ailenin bekasını ve insanlığın onurunu da ayakta tutar. Bugün mahremiyetin “geri kalmışlık”, namusun ise “baskı” olarak gösterildiği bir çağda, Kur’ân’ın bu meseleye getirdiği ölçüler, sadece Müslümanlar için değil, insanlık için de kurtarıcıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, mahremiyetin hem bedenî hem de sosyal sınırlarını çizerken; iffet, haya ve saygı zemininde bir toplum inşa etmeyi hedefler. Çünkü iffetin kaybı, imanın zayıflamasıyla paralel yürür. Ve çünkü mahremiyet yoksa, aile çöker; aile çökerse toplum dağılır.

  1. Mahremiyet: Göz, Dil ve Kalp için Sınırlar

Kur’ân, ilk olarak gözün terbiyesini emreder. Çünkü göz iffetin bekçisidir, ilk ihlâl onunla başlar.

> “Mümin erkeklere söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah, yaptıklarından haberdardır.”
(Nur Sûresi, 30)

Bu ayetin hemen ardından kadınlara da aynı emir verilir (Nur, 31). Kur’ân, sadece kadınları değil, erkekleri de gözünü sakınmaya çağırarak iffet meselesinin çift yönlü olduğunu ortaya koyar.

Gözden sonra dil gelir. Gıybet, iftira ve çirkin konuşma da mahremiyet ihlallerindendir. Kur’ân, özellikle namuslu kadınlara iftira atanları sert bir şekilde uyarır:

> “Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup da sonra dört şahit getiremeyenleri seksen değnekle cezalandırın…”
(Nur Sûresi, 4)

Bu, namusun sadece bireysel değil, sosyal bir emanet olduğunu gösterir.

  1. Namus ve Aile: Allah’ın Koruma Altına Aldığı Bir Kale

Aile, İslam’da sadece bir birliktelik değil; bir emanet, bir ahd, bir misak-ı galîz (ağır sözleşme) olarak tarif edilir. Namus ise bu yapının duvarıdır, çatısıdır, anahtarıdır. Kur’ân, zinayı sadece haram kılmaz; ona yaklaşmayı bile yasaklar:

> “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.”
(İsrâ Sûresi, 32)

Buradaki “yaklaşmayın” ifadesi, sadece zina fiilini değil, zinaya götüren yolları da (açık saçıklık, yalnız kalma, uygunsuz bakış vb.) yasaklar. Zira İslam, sonucu değil, süreci de koruma altına alır.

  1. Mahremiyetin Toplumsal Boyutu: Hicab, Selam ve İzin Kültürü

Kur’ân, evlere girerken bile izin almayı emreder:

> “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, izin almadan ve sahiplerine selam vermeden girmeyin…”
(Nur Sûresi, 27)

Mahremiyetin evdeki yansıması da vardır: Anne-babaya dahi belli saatlerde izinsiz girilemez (Nur Sûresi, 58). Bu, beden mahremiyetinin her yaşta ve herkes için geçerli olduğunu gösterir.

Aynı şekilde kadınların dışarıda örtünmeleri de bir korunma ve tanınma vasıtası olarak sunulur:

> “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle: Dışarı çıkarken cilbablarını üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınıp eziyet görmemeleri için daha uygundur.”
(Ahzâb Sûresi, 59)

Bu emir, örtünmeyi bir onur, tanınma ve koruma şekli olarak tarif eder. İslam’da tesettür, sadece bir kıyafet değil, mahremiyetin ilanıdır.

  1. Bedenin Onuru, Ruhun Şerefiyle Beraberdir

Kur’ân, insan bedenine sadece biyolojik bir yapı olarak değil, emanet edilmiş bir hazine olarak bakar. Bedenin açılması, metalaştırılması veya fıtrata aykırı biçimde sergilenmesi, insanın onurunu zedeler. Bu sebeple mahremiyet, insanın kendine ve Rabbine karşı sorumluluğudur.

İffetli yaşamak, sadece kadınlardan değil, erkeklerden de istenir. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:

> İffetli yaşa ki insanlar arasında en hayâlılardan olasın,hakikatin kulak vermeli.

Bir hadiste:

> “Kim iffetli yaşamaya çalışırsa Allah onu iffetli kılar.”
(Buhârî, Müslim)

Sonuç: Mahremiyet Kırılırsa, Toplum Dağılır

Bugün, dijital çağın bize sunduğu her ekran, her uygulama ve her platform, mahremiyetin sınırlarını ihlâl etmeye adaydır. Çıplaklık normalleşiyor, haya küçümseniyor, iffet “modası geçmiş” sayılıyor.

Oysa iffet, her çağda değerlidir. Çünkü insan, ancak kendi sınırlarını bilirse kıymet kazanır. Kur’ân ve sünnetin gösterdiği bu mahremiyet sınırları, insanı değersizleşmeden, toplumu dağılmadan koruyan bir rahmet kalkanıdır.

Özet:

Bu makalede Kur’ân ve İslamiyet’in mahremiyet ve namus anlayışı ele alındı:

  1. Mahremiyet, göz, dil, kalp ve beden için sınırlar getirir.
  2. Namus, sadece bireysel bir fazilet değil, sosyal bir emanettir.
  3. Zina fiili değil, ona götüren yollar da yasaktır.
  4. İzin ve selam kültürü, beden ve mekân mahremiyetini korur.
  5. Tesettür, sadece bir kıyafet değil, iffetin ilanıdır.
  6. Mahremiyetin çökmesi, toplumun çökmesi demektir.

Sonuç: Mahremiyet, insan onurunun ve toplumsal huzurun temelidir. Kur’ân’ın çizdiği bu sınırlar, bizi esir değil, hür ve değerli kılar. Ve her çağda, iffeti koruyanlar, kalpleriyle birlikte insanlığı da korumuş olurlar.

 

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2025