KUR’ÂN’IN ŞİFASI: MARİZ ASRA, HASTA İNSANA İLAÇ
KUR’ÂN’IN ŞİFASI: MARİZ ASRA, HASTA İNSANA İLAÇ
Bediüzzaman’ın Kur’ân’a İttibâ Vurgusu Üzerine Hikmetli Bir Makale
Giriş:
Her çağın kendine özel hastalıkları vardır. Kimi zaman bu hastalık savaşlarla, kimi zaman inanç krizleriyle, kimi zaman da ahlâkî çöküşlerle tezahür eder. Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de, yaşadığı çağın da bir “mariz asır” yani hasta bir dönem olduğunu ilan eder ve bu marazlara karşı tek reçeteyi açıklar:
“Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittibâ-ı Kur’ân’dır.”
Bu cümle, hem teşhis hem tedavi hem de istikamet bildirir. Zira çağın da, toplumun da, ferdin de hastalığı bellidir; çare ise her devrin ebedî tabibi olan Kur’ân’a yönelmekte gizlidir.
- Asrın Marazı: Maddî Terakki, Manevî Tereddî
Bediüzzaman’ın yaşadığı 20. yüzyıl başları, Batı’nın teknolojik olarak yükseldiği, ancak insanlık değerlerinde ciddi bir yozlaşmanın başladığı bir dönemdir. Bugün de benzer bir hastalık devam etmektedir:
Bilgi arttı, hikmet azaldı.
İletişim çoğaldı, muhabbet azaldı.
Konfor büyüdü, huzur küçüldü.
İnsanlık, zâhirî ilerlemelerle gururlanırken; iç dünyasında şüphe, yalnızlık, depresyon ve anlam kaybına düçar oldu. Bu hâl, bir medeniyetin ruhi buhranıdır. İşte bu yüzden bu çağ, “mariz bir asırdır.”
- Hasta Unsur: Ümmetin Dağınıklığı ve Kimlik Bunalımı
Bediüzzaman’ın “hasta unsur”dan kastı, özellikle İslam ümmetinin dağınık ve zayıf hale gelmiş halidir. İttihadı kaybetmiş, Batı’nın fikrî ve siyasî istilasına maruz kalmış, kendi dinî ve kültürel mirasına yabancılaşmış bir ümmet; manevî bir hastalığın pençesindedir. Kimi yerde taassup, kimi yerde gaflet, kimi yerde sefahatle bu hastalık derinleşmiştir. Milletin bu hale gelmesinin temel sebebi: Kur’ân’ın hayattan uzaklaştırılmasıdır.
- Alîl Uzuv: Ferdî Bozulma ve Ruhî Sakatlık
Toplumun her bir ferdi, ümmetin bir uzvu gibidir. Bu ferdî uzuvlar, manevî eğitimden, Allah’a yönelişten, ahlâkî değerlerden uzak kaldıkça; hayatları sarsılır, benlikler savrulur. Aile bozulur, gençlik hedefsizleşir, çocukluk kirlenir. Ruhlar, Kur’ân’ın nurundan mahrum kaldıkça, modernliğin sahte ışıltıları altında karanlıkta kalır.
- İttibâ-ı Kur’ân: Sadece Okumak Değil, Yaşamak
“İttibâ”, sadece Kur’ân’ı okumak değil; Kur’ân’ı hayatın merkezine almak, onu başucu rehberi yapmak demektir. Kur’ân’a ittibâ;
Ahlâkta Peygamberî çizgiyi,
Ekonomide helal dairesini,
Siyasette adaleti,
İlimde hikmeti,
Toplumda kardeşliği,
gaye edinmek demektir.
Kur’ân, sadece “ölülere okunan” bir kitap değil; ölmeye yüz tutmuş kalpleri dirilten ebedî bir ilaçtır. İttibâ-ı Kur’ân demek; ferdin kendini inşa etmesi, cemiyetin istikamet bulması ve çağın karanlıklarından nura ulaşması demektir.
- Kur’ân’ın Reçetesi: Toptan Şifa
Kur’ân bir ilaç değil, eczâhâne gibidir. Şuurlu iman, sabır, şükür, tefekkür, ihlâs, tevazu, hayâ, kanaat gibi kavramlar, onun reçetesinde yer alan şifa maddeleridir. Bir ayetiyle kalbe huzur verir, bir emriyle toplumun düzenini sağlar. Kur’ân’a yönelen millet, geçmişte izzet bulduğu gibi bugün de aynı kudretle doğrulur.
Sonuç:
Bediüzzaman’ın ifadeleriyle, çağımız bir asr-ı sefalettir; hem akıl, hem kalp, hem cemiyet, hem siyaset yaralıdır. Bu yaralara Batı’nın felsefî düşüncesi değil, Kur’ân’ın ebedî reçetesi şifa verir. Çünkü Kur’ân; ezelî bir hekim, ebedî bir şifadır. Şifa arayan her ferdin, her milletin, her ümmetin ilk başvuracağı kaynak; Allah’ın kelâmı olan Kur’ân olmalıdır.
ÖZET:
Bu makalede, Bediüzzaman’ın “mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittibâ-ı Kur’ân’dır” sözünden hareketle çağın, toplumun ve ferdin yaşadığı manevî hastalıklar teşhis edilmiş ve bu hastalıklara karşı Kur’ân’ın sunduğu şifalı reçeteler anlatılmıştır. Netice olarak, Kur’ân’a yöneliş; hem ruhun, hem ümmetin, hem insanlığın hakiki dirilişidir.