Kalû Belâ’dan Günümüze Uzanan İttihadın Ruhu
Kalû Belâ’dan Günümüze Uzanan İttihadın Ruhu
“Biz Kalû Belâ’dan Cem’iyet-i Muhammedî’de (Aleyhissalâtü Vesselâm) dâhiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peyman ve yeminimiz îmandır. Mâdem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-yı Kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakki etmektir. Zira ecnebiler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdâd-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı Kelimetullah’ın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra cihad edeceğiz.”
Hutbe-i Şamiye
İ’lâ-yı Kelimetullah’ın Yeni Cephesi: Kalem, Sanat ve Bilimle Cihad
Hutbe-i Şamiye’nin Kalbinden Modern Çağa Işık Tutan Bir Mesaj
Bediüzzaman Said Nursî’nin şu sözü, sadece bir hitap değil; bir kader bildirisi, bir iman yeminidir:
> “Biz Kalû Belâ’dan Cem’iyet-i Muhammedî’de (Aleyhissalâtü Vesselâm) dâhiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peyman ve yeminimiz îmandır.”
Bu cümle, her Müslümanın aslında aynı “asli kimliğe” sahip olduğunu haykırır.
Farklı coğrafyalarda doğsak da, dillerimiz ayrı olsa da, mezhebî veya etnik köklerimiz farklı görünse de hepimiz aynı ittihadın çocuklarıyız:
Tevhid ittihadı.
İşte bu tevhid, kalpleri birleştiren, gayeleri tekleştiren, Kur’ân’ın ve Risalet’in merkezinde kurulan Cemiyet-i Muhammediyye’dir.
- Tevhid İttihadı: Ümmetin Doğuştan Bağlı Olduğu Birlik
Bediüzzaman bu ifadeyle diyor ki:
Müslümanlar arasında birlik ve kardeşlik yapay değil, ezelî ve İlâhî asıllıdır.
Tevhid, yalnızca Allah’ın birliğine iman değil, Müslümanların da tek bir vücut gibi hareket etmesi gerektiğinin temelidir.
Bu birlik: Irk, menfaat, hizip, ideoloji değil; imanla kurulur.
Bu durumda her Müslüman, sadece bireysel değil, ümmet adına bir sorumluluk taşıyan tevhid neferidir.
- İ’lâ-yı Kelimetullah: Çağın En Yüksek Vazifesi
> “Herbir mü’min i’lâ-yı Kelimetullah ile mükelleftir.”
Bu, İslâm’ın yüceltilmesi, Allah’ın adının hem kalplerde hem toplumda hâkim kılınması vazifesidir.
Ancak asıl dikkat çekici olan şudur:
> “Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakki etmektir.”
Yani artık:
İ’lâ-yı Kelimetullah, yalnız minberle, yalnız kalemle değil;
Teknolojiyle, bilimle, sanatla, üretimle, sanayiyle de yapılmalıdır.
Bugünün küffarı kılıçla değil; ekonomiyle, medya gücüyle, kültür emperyalizmiyle saldırıyor.
O halde savunma hattı da buna göre yeniden tesis edilmelidir.
- En Büyük Düşman: Cehalet, Fakirlik ve Fikir Ayrılığı
> “…i’lâ-yı Kelimetullah’ın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra cihad edeceğiz.”
Bediüzzaman, üç ana düşman sayar:
Cehil: Bilgi eksikliği değil, hikmetsiz yaşamak, tefekkürsüz inanmak, okumamak.
Fakr (fakirlik): Maddî zayıflık, üretimsizlik, ekonomik bağımlılık.
İhtilâf-ı efkâr: Dağınık akıllar, hizipçilik, ortak gayeye yönelmemek.
Bu düşmanlar, ne kılıçla, ne protestoyla, ne siyasi sloganlarla alt edilebilir.
Ancak:
Eğitimle,
Üretimle,
İlmi disiplinle,
Ortak ideal ve ihlasla alt edilebilir.
- Fen ve Sanat: Yeni Cihadın Silahı
> “Biz de, fen ve san’at silâhıyla…”
Müslümanlar, Batı’nın teknolojik üstünlüğüyle ezildikçe, sadece siyasi çareler aradılar.
Oysa çözüm çok daha kökten:
Fenle: Bilimsel gelişmeleri sahiplenerek, sadece takip değil üretici olarak.
Sanatla: İslâm estetiğini yeniden canlandırarak, ruhu incelten bir medeniyet anlayışıyla.
Artık camilerle birlikte laboratuvarlar da inşa edilmeli.
Medreselerle birlikte enstitüler kurulmalı.
Kürsüler kadar kameralar, ekranlar, sosyal medya platformları da İslâm için kullanılmalı.
Çünkü çağın cihadı, marifetle, hikmetle, estetikle yapılır.
Sonuç: Kalû Belâ’da Verilen Sözün Zamanı Geldi
Müslümanlar, Kalû Belâ’da “Evet Rabbimizsin” derken aslında tevhid sancağını taşımaya söz verdiler.
Bu söz, sadece bireysel ibadetlerle sınırlı bir görev değil, toplumsal bir misyondur.
Bugün Müslümanın görevi sadece namaz kılmak değil; bilim üretmektir.
Sadece dua etmek değil; aklı, kalbi ve eliyle ümmete faydalı olmaktır.
Sadece İslâm’ı konuşmak değil; İslâm’ı sanatla, bilimle, estetikle yaşatmaktır.
İ’lâ-yı Kelimetullah bugün; camide, sınıfta, fabrikada, sosyal medyada, sinema perdesinde, laboratuvarda yapılmak zorundadır.
Özet
Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de Müslümanların ezelî bir birlik olan “Cemiyet-i Muhammedî”ye mensup olduklarını hatırlatır ve her müminin İslâm’ı yüceltmekle mükellef olduğunu belirtir. Bu çağda i’lâ-yı Kelimetullah’ın en büyük vasıtası, fen ve sanatta ilerlemek, cehalet, fakirlik ve fikir kargaşasına karşı bilimle, hikmetle ve estetikle mücadele etmektir.
Artık cihadın yeni cephesi akıldır, bilgidir, üretimdir.
Kalû Belâ’da verdiğimiz sözü yerine getirme zamanı: Şimdi.