KALEMİN İZZETİ: EDEB-İ İSLÂMİYE İLE MÜTEEDDİB OLMAK
KALEMİN İZZETİ: EDEB-İ İSLÂMİYE İLE MÜTEEDDİB OLMAK
Hutbe-i Şamiye’nin Vicdanlara Hitabı Üzerine Bir Makale
“Edibler edebli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalıdırlar. Matbuat nizamnamesini vicdanlarındaki hiss-i diyanet tanzim etsin. Zira bu inkılâb-ı şer’iye gösterdi ki, vicdanlarda hükümfermâ, nure’n-nur olan hamiyet-i İslâmiye’dir. Hem de anlaşıldı ki, ittihâd-ı İslâm umum askere ve umum ehl-i îmana şâmildir. Hâriç kimse yoktur. ”
Hutbe-i Şamiye
Giriş:
Bir milletin istikbâli, fikir ve kalem erbabının taşıdığı mesuliyetle şekillenir. Söz, yazı ve fikir; zihinleri inşa eder, kalpleri yönlendirir, toplumun ahlâk pusulasını belirler. Bu yüzden özellikle “edib” yani fikir ve yazı insanı olan kimselerin, sadece aklî değil, aynı zamanda kalbî bir terbiyeyle donanmış olmaları elzemdir. Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de bu gerçeğe veciz bir şekilde temas eder:
“Edibler edebli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalıdırlar.”
- Edeb: Kalemin Ruhudur
Edeb, insana haddini bilmek, saygıyı gözetmek, nezaketi ve vakar içinde konuşmak/yazmak gibi erdemleri kazandırır. Edebsiz bir akıl, zekâyı kibire dönüştürür. Edebsiz bir kalem, hakikati kırar, yaralar. Bu yüzden kalemi eline alan her mütefekkir, önce edebin eşiğinde diz çökmelidir. Hele ki İslâmî hakikatleri yazanlar, şahsî kanaatlerini değil, ümmetin vicdanını temsil ettiklerinin şuurunda olmalıdır.
- Vicdanlarda Hâkim Olan: Hamiyet-i İslâmiye
Bediüzzaman, matbuatın yani basının sadece kanun ve yönetmeliklerle değil, “vicdanlardaki hiss-i diyanet” ile şekillenmesi gerektiğini anlatır. Zira kanun, dış disiplini sağlar; ama vicdan, iç muhasebeyi. Gerçek bir kalem sahibi, sadece neyin yazılacağına değil, niçin ve nasıl yazılacağına da cevap arar. Bu da ancak Allah korkusu, ümmet sevgisi ve adalet duygusuyla olur. İşte bu, “hamiyet-i İslâmiye”dir; yani dini ve milleti adına hissettiği derin sorumluluk.
- İnkılâb-ı Şer’iye’nin Gösterdiği Hakikat:
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, bu inkılâb yani zamanın getirdiği büyük değişim göstermiştir ki, gerçek düzenleyici güç halkın vicdanıdır. Vicdanlar temizse, matbuat da temiz olur. Vicdanlar adaletli ise fikirler fesada değil, ıslaha hizmet eder. Bu noktada, dinî ve ahlâkî terbiyeden uzak bir basın; sadece bilgi değil, ifsat da yayabilir. Oysa kalemin misyonu, “nure’n-nur olan hamiyet-i İslâmiye”yi taşıyacak derecede ulvîdir.
- İttihad-ı İslâm: Dâhilî Dışlayıcılığı Reddeder
En dikkat çekici cümlelerden biri de şudur:
“İttihad-ı İslâm umum askere ve umum ehl-i îmana şâmildir. Hâriç kimse yoktur.”
Yani İttihad-ı İslâm; sadece din adamlarının, şeyhlerin, liderlerin ya da alimlerin değil; iman eden herkesin meselesidir. Ve bu birlikten kimse dışlanamaz. Mezhep, meşrep, ırk veya milliyet farkı, bu kardeşliğe mâni değildir. Her mümin, ittihadın bir parçasıdır. Kim ki bu birliğin dışında kalıyorsa, kendi kendini dışlamış olur. Bu yüzden kalem erbabının görevi; ayrılıkları kaşımak değil, vahdeti inşa etmektir.
- Bugüne Düşen Gölgeler:
Bugün medya ve yayın organları; ya menfaatin, ya ideolojinin ya da nefislerin esiri olmuş durumda. Oysa Bediüzzaman’ın asırlık uyarısı hâlâ dipdiri: “Matbuat nizamnamesini vicdanlarındaki hiss-i diyanet tanzim etsin.” Bu cümle, her medya mensubu, her yazar, her fikir işçisi için bir anayasa gibi kabul edilmelidir. Aksi halde yazılar, imanlı gönülleri ayırır, ifsat eder, haksız yere itham eder.
Sonuç:
Kalem, ya bir inşa aleti olur ya da bir yıkım vasıtası. Edibin kalbi İslam ahlâkıyla doluysa, kalemi hakka şahitlik eder. Edibin vicdanında diyanet varsa, yazısı adaletle yoğrulur. Ve ancak o zaman basın; halkın değil, Hakk’ın sesi olur. İttihad-ı İslâm’ın dışına kimse itilemez; çünkü iman, kardeşliği emreder. Bu kardeşliğe hizmet edecek kalemler, ancak edeb-i İslâmiye ile süslenmiş fikirlerdir.
ÖZET:
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’deki şu temel düsturları ele alındı: Edibin edebli olması, kalem sahibinin vicdanî sorumlulukla hareket etmesi, İslâmî hamiyetin vicdanlarda hâkim kılınması ve İttihad-ı İslâm’ın tüm mü’minleri kapsadığı gerçeği. Sonuç olarak: Kalem erbabı, ilim, iman ve edep ile mücehhez olursa; ümmetin birliğine, toplumun huzuruna ve kalplerin ıslahına hizmet eder.