İslâmiyet’siz Bir Saadet Mümkün mü?

İslâmiyet’siz Bir Saadet Mümkün mü?
Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye’si Işığında Cemiyetin Yükseliş ve Yıkılış Sebepleri

“Evet millet-i İslâmiye’nin sebeb-i saadeti, yalnız ve yalnız hakâik-i İslâmiye ile olabilir. Ve hayat-ı içtimâiyesi ve saadet-i dünyeviyesi şeriat-ı İslâmiye ile olabilir. Yoksa adalet mahvolur. Emniyet zîr ü zeber olur. Ahlaksızlık, pis hasletler galebe eder. İş yalancıların, dalkavukların elinde kalır. ”
Hutbe-i Şamiye

Giriş: Saadetin Şartı, Hakikatle Bağlantıdır

Bediüzzaman Said Nursî’nin şu cümlesi, bir çağrının ötesinde bir hakikatin haykırışıdır:

> “Millet-i İslâmiye’nin sebeb-i saadeti, yalnız ve yalnız hakâik-i İslâmiye ile olabilir. Ve hayat-ı içtimâiyesi ve saadet-i dünyeviyesi şeriat-ı İslâmiye ile olabilir.”

Bu beyan, bir medeniyetin yükselme ve çöküş reçetesini aynı anda sunar:
Eğer İslâm’ın hakikatleri yaşanırsa saadet gelir; terk edilirse çöküş başlar.
Bu, bir temenni değil; tarihi, sosyolojiyi ve vicdanı şahit gösteren bir tesbittir.

  1. İslam, Sadece Ahiret Değil; Bu Dünya İçin de Bir Nizâmdır

Birçok insan dini sadece bireysel ahlâk, ahiret hazırlığı veya ibadet ritüeli gibi görür. Oysa İslam, aynı zamanda hayatın her alanını düzenleyen bir sistemdir. Bediüzzaman bu noktada net konuşur:

> “Hayat-ı içtimâiyesi ve saadet-i dünyeviyesi şeriat-ı İslâmiye ile olabilir.”

Yani İslam, ekonomiyle, hukukla, siyasetle, aileyle, toplumla ilgilenir.
Ve toplumu ayakta tutan ahlâkî ve adaletî değerler, ancak İslamî esaslarla sürdürülebilir.

  1. Şeriat-ı İslâmiye Olmazsa Ne Olur?

Bediüzzaman, İslâmî hakikatlerin terk edildiği bir toplumda yaşanacak yıkımı şu dört sonuçla özetler:

  1. Adalet mahvolur

İslam’ın temelinde “adalet” vardır. Kur’an, birçok defa hakkı ayakta tutmayı emreder. Ancak şeriat terk edilince, adalet yerini çıkarcılığa, adam kayırmacılığa ve zulme bırakır.
Haklı değil, güçlü olan kazanır. Hakkın değil, hilenin hükmettiği bir zemin doğar.

  1. Emniyet zîr ü zeber olur

Şeriatın olmadığı yerde güven kalmaz. Ne can güvenliği, ne mal güvenliği, ne de düşünce güvenliği…
Korku toplumu oluşur. Herkes birbirinden şüphe eder. Devlet halktan, halk devletten korkar hâle gelir.

  1. Ahlaksızlık galebe eder

Ahlâk, havada duran soyut bir kavram değildir. O, dinle anlam kazanır. Din terk edilince, menfaat, heva ve arzular ahlâkın yerini alır.
Edep yerini şehvete, tevazu yerini kibre, iffet yerini fuhşa bırakır.

  1. İş yalancıların ve dalkavukların elinde kalır

Ehliyet değil, siyaset; liyakat değil, dalkavukluk ön plana çıkar. Doğrular dışlanır, eğrilere alkış tutulur.
Böyle toplumlar hem itibarlarını hem geleceğini kaybeder.

  1. Batı’nın Taklit Edilmesi Saadet Getirmez

Bediüzzaman’a göre, İslam dünyasının asıl meselesi kendi öz değerlerinden uzaklaşarak yabancı modelleri körü körüne taklit etmesidir.
Oysa Batı’nın cazibesi dıştadır; içi ise sefih bir medeniyete, ahlâkî çöküntüye, bencilliğe ve ruhsuzluğa dayalıdır.

Bir millet, kendi öz kimliğine dayanmazsa; bir süre sonra karakter krizine girer.
Ne tam Batılı olabilir, ne de hakiki Müslüman kalabilir.

  1. Çözüm: Şeriat-ı İslâmiye ile Cemiyetin İhyası

Bediüzzaman’ın sunduğu çözüm; sadece siyasî değil, ahlâkî, içtimaî ve manevî bir inkılaptır.

Bu inkılap:

Hukukta adaleti,

Ailede iffeti,

Ekonomide helâli,

Yönetimde istişareyi,

Toplumda güveni,

Eğitimde hikmeti merkeze alır.

Ve bütün bunlar şeriat-ı İslâmiye ile mümkündür.
Şeriat; sadece ceza hukuku değil, aynı zamanda bir hayat sistemi, bir medeniyet projesidir.

Sonuç: Ya İslâmî Hakikatlerle Diriliş, Ya Hevâ ile Çöküş

Toplumlar, ahlâk ve adalet temelli bir nizama muhtaçtır. Bu nizam, İslam’ın bizzat kendisidir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, başka yollar denense de saadet gelmez. Çünkü:

Adalet yoksa düzen olmaz,

Emniyet yoksa huzur olmaz,

Ahlâk yoksa insan kalmaz,

Ehliyet yoksa gelecek olmaz.

O hâlde bu hakikat haykırışı bir davettir:
Dönün İslam’a, kurtulun yozlaşmadan. Sarılın şeriata, yükselin hakikî saadete.

Özet

Bediüzzaman Said Nursî, İslam ümmetinin gerçek saadetinin sadece İslamî hakikatlerle mümkün olacağını belirtir. Şeriat-ı İslâmiye’nin terk edilmesi adaletsizliği, emniyetsizliği, ahlâksızlığı ve liyakatsizliği doğurur. Milletin hayat-ı içtimâiyesi, ancak Kur’an ve sünnetin rehberliğinde yeniden ihya edilebilir.
Çare: Batı’yı değil, Kur’an’ı taklit etmektir. Saadet, İslâm’ladır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2025